Yıldırım, Darbe Girişiminin Yaşandığı Gece Yaşadıklarını Anlattı
Başbakan Binali Yıldırım, ATV ve A Haber ortak yayınında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Başbakan Binali Yıldırım, katıldığı televizyon programında darbe girişimi istihbaratının kendisine niye haber verilmediğinin sorulması üzerine, “Bize niye haber verilemediğinin cevabını ben de arıyorum. MİT Başkanlığı bana bağlıdır, Cumhurbaşkanımıza sürekli her şeyi haber verir ama maalesef bizim süreçten haberimiz olmadı” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, ATV ve A Haber ortak yayınında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. FETÖ darbe girişiminin yaşandığı gece yaşadıklarını anlatan Yıldırım, “Ben o gün İstanbul’da çalışmalarıma devam ediyordum. Dolmabahçe ofisinde, çalışmalarımız 21.30 civarında tamamlandı. Oradan Anadolu Yakasına hareket ettim. Boğaziçi Köprüsü’nü geçtik, 10 dakika sonra daha eve varmadan köprünün tutulduğunu ve oradaki insanlara ‘sıkıyönetim ilan oldu, hadi gidin evlerinize’ diye uyarılar yapıldığını duydum. Benim artçı korumalarımdan bir tanesi, yanımdaki yakın korumaya böyle bir haber iletti, aynı zamanda da eşten dosttan duydum. Bunun üzerine biz eve varmış olduk, tahmin ediyorum 22.00 civarındaydı. Hemen bir durum değerlendirmesi yaptık. Önce İçişleri Bakanı’nı aradım, Genelkurmay Başkanı’nı aradım. Genelkurmay Başkanı’nın telefonu çalıyor cevap vermiyor, İçişleri Bakanı’nın telefonu kapalı gözüküyor. Sonra öğrendik ki İçişleri Bakanı Erzurum’a gidiyor, uçaktaymış o sıra. Genelkurmay Başkanı’nın da elinden telefonunu almışlar, telefonuna cevap veremiyor. Hemen bir gariplik olduğu kanaati bende hasıl oldu. Hemen yanımdaki arkadaşlarla bir değerlendirme yaptık. Ankara Valisi’ni, İstanbul Valisi’ni, Emniyet Genel Müdürü’nü aradım, bir durum tespiti yaptım. Baktım ki durum kötüye gidiyor; her yerden tanklar çıkmaya başlamış, uçaklar alçak uçuş yapıyor, helikopterler sahada, belli ki bir şey var ama işin adını koymak gerekiyor. Orada şöyle bir karara vardık: ‘Bu bir kalkışmadır, Silahlı Kuvvetler içinde emir komuta zinciri dışında gelişen bir kalkışmadır. Milli iradeye, demokrasiye karşı bir kalkışmadır. Hemen bir televizyon kanalına telefonla bağlantı kuruldu, vatandaşlarımıza aktardık. ‘Türkiye’de demokrasiye, siyasi iradeye karşı bir kalkışma vardır. Bu kalkışma Silahlı Kuvvetlerin komuta kademesiyle alakalı değildir, Silahlı Kuvvetler içerisinde asker üniformasına bürünmüş bir takım terör gruplarının bir hareketidir’ dedim” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, yaşananların bir darbe kalkışması olduğu kanaatine nasıl vardığının sorulması üzerine, şunları söyledi:
“Orada kısa değerlendirmem sonucu, aldığım bilgiler sonucu böyle bir karara vardım. O tamamen kendi inisiyatifimde verdiğim bir karardır. Daha sonra olayların gelişiminden o kararın, silahlı darbe teşebbüsünün ortadan kaldırılması için çok ciddi katkı sağlandığını öğrendim. Bizim beyanatımızı duyan bazı komutanlar, ‘Başbakan açıkladı, bu bir kalkışma, bu bir komuta kademesinin onayı doğrultusunda olan bir iş değil’ demişler. Hemen valilerle, bütün emniyet güçleriyle bir araya gelerek, neler yapılabileceğini, hangi adımların atılacağını planlamışlar. Daha sonra halka da bir çağrım oldu. ‘Merak etmeyin hükümetimiz, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, bu çapulculara pabuç bırakmayacağız, bunu yapanlar da hesabını en ağır şekilde ödeyecek’ dedik. Bunu da halkımıza anlattıktan sonra tekrar televizyonlarda telefonla katılma imkanımız oldu. O ara bu yapının FETÖ olduğunu anladık. Katılan isimlerden hareketle adını da koyduk. Zannediyorum 23.30 gibi adını da koyduk. Daha sonra biz bunları yaparken, bir yandan da arkadaşlar ‘tanklar buraya doğru geliyor, burası güvenli değil gitmemiz lazım’ dedi. Bu arada Cumhurbaşkanımızla temasa geçtik, telefonla görüştük. O da bir şeylerin ters gittiğini biliyordu. Bir takım olayların yayılarak devam ettiği kanaati onda da vardı. Dedik ki, ‘ölmek var, dönmek yok. Halkın iradesini bu eşkıyaların, canilerin eline asla vermeyeceğiz. Son nefesimize kadar mücadele edeceğiz.’ Bunun için elimizde emniyet güçleri, özel harekat polisleri var, vatanını milletini seven askerlerimiz, subaylarımız var. Bunlara bu işlere bulaşmamalarını, bu konuda devletinden, milletinden taraf olmalarını istedik ama ciddi bir orantısız güç var.”
“Birkaç gün önce terörle mücadele eden 50 özel harekat polisimizi şehit ettiler”
Halkı sokağa davet etme kararının nasıl alındığını anlatan Başbakan Yıldırım, “Bir yandan bombalamalar da başlamış, kritik noktalara bomba atmaya başlamışlar. Sayın Cumhurbaşkanımızla kararlaştırdık, ‘Artık milleti de bu mücadeleye davet etmemiz gerekiyor. Gün bugündür, darbe girişimine karşı milletimiz; ülkeye, demokrasiye, milli iradeye sahip çıkmalı, sokağa inmelidir’ dedik. Meydanlara halkı davet ettik, sonra zaten yaşananları gördük. İnsanlar bu işgalcilerin olduğu noktalara akın etti. Üniformalı teröristler doğrudan helikopterlerden halkı taradı, tankları insanların üzerine sürdüler, uçaklarla havadan bomba atıp toplu ölümlere yol açtılar, binaları yerle bir ettiler. Polis Özel Harekatta Güneydoğu’dan 2-3 gün önce bölücü terörle mücadeleden gelmiş 50 tane kardeşimizi, Ankara’ya bu olaylarla mücadele için gelirken bombaladılar ve orada 50 tane şehidimiz oldu. Bu işin bir şekilde kontrol altına alınması lazım” şeklinde konuştu.
“General yazılı talimat istedi”
Eskişehir’deki Hava Savunma Komutanlığı’nda bir generalle yaptığı telefon görüşmesindeki diyalogları anlatan Yıldırım, bir generalin savaş uçakları kaldırmak için kendisinden yazılı talimat istediğini dile getirdi. Generalin bu tavrına çok sinirlendiğini söyleyen Yıldırım, yaşananları şu ifadelerle anlattı:
“Bir yandan Sayın Cumhurbaşkanımız güvende değil, oradan ayrılma planları yapıyor. Biz de dedik ki, ‘bu hava akımlarını durduralım.’ Bunlar Akıncı’dan hareket ediyor. Bu arada Sabiha Gökçen’e gidelim dedik. Arkadaşlar ‘orası güvenli değil’ dedi. Ankara istikametine gidelim’ dedik. Giderken tanklara rastladık, ‘durun’ diye bize işaret ettiler. Durdurmaya çalıştılar, bir mühlet durduk, biraz gittikten sonra yol genişledi, oradan devam ettik, kurtulduk. Bu arada mutlaka şunu yapmamız gerektiğini düşündük: Bir yandan Hava Kuvvetleri ile irtibat kurmaya çalıştık. Hava Kuvvetleri Kuvvet Komutanına da ulaşamadık. Bu sefer Eskişehir’de Hava Savunma Komutanlığı’nda generallerle konuştum. Onların anlattıkları daha vahim… İzinsiz, kontrol dışı Diyarbakır’da, Balıkesir’den, Akıncı’dan kalkan uçaklar Ankara, İstanbul üzerinde alçak uçuş yapıyor, bombalıyor, helikopterler de aynı şekilde. ‘Kardeşim iyi de sizin elinizde başka uçak yok mu? Niye kaldırıp bunları bastırmıyorsunuz?’ ‘Araçlarımız yüklü değil’ diyenler oldu. ‘Uçakların yüklenmesi 2 saat sürer, Erzurum’dan gelecek, gelişleri 1 saat sürer’ dediler. Olumsuz konuşuyorlar, bu çok canımı sıktı. ‘Böyle bir şey olamaz. Burada bir sıkıntı var. Size emrediyorum, derhal bu saldırıları püskürtmek üzere uçakları, helikopterleri kaldırın, bu kepazeliği ortadan kaldıralım’ dedim. Komutanın biri ‘yazılı emir gönderin efendim’ dedi. Orada benim sigorta attı. ‘Ne yazılı emri kardeşim, bunun hesabını senden soracağım. Bu telefonda söylediğim her şey yazılı emir niteliğindedir. Bu emrin gereğini ya yaparsın ya da bedelini ağır şekilde ödersin’ dedim. Nihayet oralardan uçaklardan gelmesini başarabildik ama en az 2 saat kaybettik. Bu konuştuğum general de zannediyorum gözaltındaki generallerden biri.”
Başbakanın makam aracının kurşunlandığı anlar
Ankara yolunda bir jandarma aracından kendilerine ateş açıldığı anları anlatan Başbakan Yıldırım, “Anayoldan gelince ‘Ankara’ya karayolundan giriş güvenli’ değil dediler. Bizim arkadaşlar da farklı güzergahı tercih etme ihtiyacı duydu. Bir yandan yapılacak işleri organize ediyoruz, temasları sürdürüyoruz, bir yandan da yola devam ediyoruz. Böyle böyle Gerede’den Samsun istikametine ayrıldık, oradan Ilgaz’a... Orada tehditler atlattık. Kastamonu istikametinde Ilgaz Tüneli’ne gittik, o tünelde biraz kaldık. İnsanın aklına nereden gelecek; temelini attığın tünel, gün gelecek sana kalkan olacak. Hava taarruzlarının püskürtüldüğünü, düşman unsurlarının baskılandığını anlayınca yavaş yavaş döndük. Çankırı üzerinden Ankara’ya geleceğiz, artık gün ağırmış vaziyette. Ilgaz Dörtyol’a gelmeden karşıda bir jandarma aracı var. Hemen yaklaşınca biz, hepsi içeriden fırladı, başladılar ateş etmeye. Bizim arkadaşlar da karşılık verdi. O ara şoför sağ olsun hemen geri vitese taktı, süratle atış menzilinden çıktık, oradan bir tali yola girerek, Ilgaz merkeze geldik. Merkez’de kaymakamın evinde konuk olduk. Ucuz atlattık, yiyeceğimiz ekmek, içeceğimiz su varmış” diye konuştu.
“Bu suç makinesini Türkiye’ye teslim edin”
“Bu kadar masum insanı gözünü kırpmadan öldüren bu katilleri, canileri bu millet asla affetmeyecek” diyen Yıldırım, Bunların ne dinle, ne imanla işi var. Bunların Kıblesi, kutsalı yok. Bu bir terörist ama hasta bir terörist. Müslümanların ortak değeri dini kullanarak insanları suçuna ortak etmek için her şeyi yapıyor. İşin adını doğru koymak lazım. ABD Başkan Yardımcısına da ‘bu adamı daha fazla muhafaza edemezsiniz. Ayan beyan insanlık suçu işliyor, bu kadar insanın kanına girdi, dolayısıyla bir an önce bu suç makinesini Türkiye’ye teslim edin’ dedim” değerlendirmelerinde bulundu.
“Bu iman, bu inanç hakikaten takdire şayan”
“Saat 11.00’e doğru Ankara’ya geldiklerini, saat 12.00 civarında basın toplantısı yaptıklarını kaydeden Yıldırım, “O ara Cumhurbaşkanımız da İstanbul’da halka hitap etti. Tehdidin bittiği, bitmediği konusunda vatandaş net bilgiye sahip değil. Büyük oranda püskürtüldü ama hala oradan buradan tehditler geliyor. Elimizde polisler var, özel kuvvetler var ama bizim onların hesap edemediği çok büyük bir gücümüz var; vatandaş. Meydanlara indi, gözünü kırpmadan onların kurşunlarına karşı geldi, tankların altına, üstüne yattı, tankların kafesinden tuttu, onları aşağı aldı. Bu iman, bu inanç, ülkesine, geleceğe olan bu güven hakikaten takdire şayan” ifadelerini kullandı.
“MİT Başkanı bana bağlıdır, Cumhurbaşkanımıza sürekli her şeyi haber verir ama maalesef bizim süreçten haberimiz olmadı”
Darbe girişiminin yaşanmasında istihbarat zafiyeti olduğunun altını çizen Yıldırım, yaşananları şu ifadelerle anlattı:
“1 buçuk santim kalınlığında talimatnameden bahsediyoruz, bu 1 dakikada hazırlanmaz. Bütün birliklere, hangi ile kim sıkıyönetim komutanı olacak, hangi ile kim belediye başkanı olacak, sıkıyönetim mahkemelerinin başkanları kim olacak, karargahlarda görevli komutanlar kim olacak, kuvvet komutanları kim olacak, hepsi inceden inceye çalışılmış ama sonuç ortada. Kamuoyuna yansıdı; Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanının bundan bir ihbarla haberi olmuş ve bu haberin üzerine Genelkurmay Başkanlığı’na bu bilgiyi aktarmış, Genelkurmay Başkanı gerekli talimatları vermiş, hatta yetmemiş MİT Başkanı da gitmiş oraya, 1-2 saat de beraber çalışmışlar. Bütün bunlara rağmen önlem alınamamış. Üstüne üstlük kuvvet komutanlarının tamamı, Genelkurmay Başkanımızı da derdest ederek Akıncı’ya götürmüşler. Bunlar rahatsız edici, olmaması gereken şeylerdi ama oldu. Bize niye haber verilemediğinin cevabını ben de arıyorum. MİT Başkanlığı bana bağlıdır, Cumhurbaşkanımıza sürekli her şeyi haber verir ama maalesef bizim süreçten haberimiz olmadı.”
HABERE YORUM KAT