Yeni Rejimin Yeni Mali Ayağı: Fon
Devletin en fazla kar eden kuruluşlarının Varlık Fonu'na aktarılması, Fon'un kullanım alanı ve şeffaflığını da tartışmaya açtı.
Devletin en fazla kar eden kuruluşlarının Varlık Fonu'na aktarılması, Fon'un kullanım alanı ve şeffaflığını da tartışmaya açtı. “Kuvvetler de para da tek elde” eleştirilerinin yapıldığı Fon’un “yeni rejim tartışmalarına” denk getirilmesi fazlasıyla dikkat çekiyor.
Deniz Nazlım
Bir "rejim değişikliği" olarak değerlendirilen "Cumhurbaşkanı sistemi" değişiklik teklifinin Meclis'ten geçmesi ve referandum sürecinin başlamasına paralel olarak Türkiye'nin iç ekonomik yapısını da değiştirecek önemli adımlar da atılmaya başlandı. Ziraat Bankası, Halk Bankası, TÜRKSAT, THY ve benzeri kamu kuruluşlarının Varlık Fonu’na devredilmesi, yeni ekonomik değişikliğin ilk somut adımı olarak değerlendiriliyor.
'PARALEL BÜTÇE’
Varlık Fonu, 2016 yılının Ağustos ayında kuruldu. Kuruluşunda özellikle muhalifler ve ekonomistler birçok eleştiride bulundu. Fonun, devlet bütçesinden ayrı olarak Sayıştay tarafından denetlenemez olması eleştirilerin ana noktasını oluşturuyor. Fon'a şu anda aktarılan Ziraat Bankası, THY gibi kuruluşlar devletin en fazla kar getiren deyim yerindeyse “altın yumurtlayan” kuruşları arasında. Aktarılan kurumların aynı zamanda devlet bütçesine bağlı kurumlar olmasına rağmen “fona” devredilmiş olması, bir yönüyle "paralel bütçe" tartışmalarını da beraberinde getirdi.
ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN VARLIK FONU’NA
Türkiye'de özellikle denetlenmeyen ve Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan "örtülü ödenek" yıllar boyu, denetlenemediği, gizli operasyonlarda kullanılabileceği ve hepsinden önemlisi de, muhaliflere karşı kullanılmasıyla tartışmalara yol açtı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendinden önceki Cumhurbaşkanlarının 5 katı fazla örtülü ödenek kullanması tartışmaları muhalefetin şüphelerini artırdı. Şimdi de Varlık Fonu'nun denetlemez olması kaygıları artıyor. Nitekim Fon'un Yönetim Kurulu üyeliklerine Yiğit Bulut ve Kerem Alkın gibi Cumhurbaşkanı’na yakın isimlerin getirilmesi kaygı ve şüphelerin katlanmasına neden oluyor.
FON NEDEN KURULDU, NEREYE AKTARILACAK?
Dünyada fonların kuruluşundaki temel neden, kuşaklar arasındaki servet ve tasarruf transferini sağlamak. Ayrıca fonlar ülkelerin döviz rezervlerinin getirilerini artırmak ve ulusal ekonomiyi uluslararası piyasadaki dalgalanmalardan korumak için de kuruluyor. Türkiye'de ise, Varlık Fonu'na nasıl bir gelir aktarımı yapılacağı ve Fon'un nereye aktarılacağı, nasıl kullanacağı halen muamma ve şimdiye kadar iktidarın kaynakları sadece kendi çevresi için kullanmış olması da kaygıları artıran bir başka etken.
Türkiye ekonomisi Ak Parti hükümetinin iktidara gelmesinden bu yana batı merkezli sıcak sermayeyle bağımlı bir modelde seyrediyor. Türkiye'ye 15 yıldır giren sıcak paranın oldukça büyük bir bölümü inşaat, maden ve enerji alanında kullanılıyor. İstihdam ve güvenli bir ekonomik büyümeyi sağlayan sanayi yatırımları yerine kısa süreli istihdam ve şişirilmiş makroekonomik veriler yakalayan kırılgan bir ekonomik model oluşmuş durumda. Türkiye'de yaşanan politik riskler, yabancı sermayenin girişini yavaşlatırken, doların karşısında TL değer kaybına da yol açtı ve "kriz" beklentilerini beraberinde getirdi.
FON’UN ASIL AMACI MEGA PROJELER Mİ?
Türkiye ekonomisi bu haliyle ayakta tutulan petrol fiyatlarının düşmesi üzerinden elde edilen gelir ve kap-kaç sermayenin ülkeye girişinin devam etmesi gibi bazı unsurlardan birinin de Yap-İşlet-Devret modeli altında köprü, yol ve havaalanı gibi 138 milyar TL'yi bulan mega projeler olduğu savunuluyor. Bu durum Varlık Fon'u üzerinden yapılan "ekonomiye faydası olacak mı olmayacak mı" tartışmasına mahal bırakmadan dikkatleri başka noktaya çekiyor.
Türkiye'de özel sektörün 300 milyar doları bulan dış borcu bulunuyor ve borçların 170 milyar dolar kadarının bir yıl içinde ödenmesi gerekiyor. Bu durum ekonomideki zayıf halka olmasına rağmen, asıl büyük tehlike mega projelerin kredilerinin devlet garantili olmasında yatıyor. Söz konusu dış sermayeden alınan kredilerin ödenememesi durumunda özel sektör borcu, kamu borcuna haline dönüşecek. 2002 krizini hatırlatan eleştirel iktisatçılar devlet garanti krediler için "asıl kriz bu noktada" uyarısı yaparken, Fon'un temel amacının mega projelere aktarım yapmak ve bu yolla olası kriz halinin önüne geçmek olduğu öngörülüyor.
SERMAYE EL DEĞİŞTİRİYOR
Hali hazırda Türkiye'de 2023 yılına kadar yüzlerce farklı Yap-İşlet-Devret modelinde projenin olduğu, bunların bedelinin 350 milyar dolar olduğu tartışmaları ve AK Parti-Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen Cengiz, Kolin ve Limak gibi şirketlerin de söz konusu kamu-özel ortaklığı sonucu ortaya çıkması Fon'un mega projelere aktarılacağı öngörüsünü daha da güçlendiriyor.
Bir başka önemli nokta ise, Fon ile birlikte sermayenin el değiştirmesi ihtimali. Hükümet, 15 Temmuz sonrası çıkardığı KHK'lerle birlikte Gülen cemaatine ait olduğu söyleyen milyarca TL tutarındaki sermayeye el koymuş ve TMSF'ye aktarmıştı. Bu durum "sermayenin el değiştirmesi" olarak yorumlanmıştı. Eğer Varlık Fonu'yla beraber mega projeler ve belirli yatırımla kaynak aktarılırsa bu kez de kamuya ait olan sermaye dolaylı yoldan özel sektöre doğru el değiştirmiş olacak.
BORÇLANAMIYOR, VERGİ ARTIRAMIYOR
Öte yandan 7.6 milyar dolar bütçesi olan Osman Gazi Köprüsü için sermayeye verilen 510 milyon dolarlık yolcu garantisi gibi "hazır kar sunumları" da hükümeti mali açıdan zorladığı ifade ediliyor.
Hükümetin bu ağır yükü ve ilerideki projeleri desteklemek için oldukça yüklü bir krediye ihtiyacı var. Bunu yapması için de ya vergileri yükseltmesi ya da tekrardan borçlanması gerekiyor. Ancak borçlanma faizlerinin oldukça yüksek olması ve hükümetin mevcut siyasal koşullardan dolayı vergiyi arttırmak bir yana sürekli vergi indirimine gitmek zorunda kalması söz konusu yükün Fon ile giderilmeye çalışacağını yönünde kuşkuları derinleştiriyor.
DÜNYA ÖRNEKLERİ
World Bank'ın verilerine göre 2008 yılı itibariyle Dünyada en büyük 8 fona Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Singapur, Arabistan, Kuveyt, Rusya ve Hong Kong gibi ülkeler sahip. Çin’deki yüzde 38,8 düzeyindeki toplam gayrisafi tasarrufların yüzde 25,5’i bu fonlara ait. 438 milyar dolar ile üçüncü sırada yar alan Singapur’un toplam gayrisafi tasarrufu yüzde 47,7 ve bunun yüzde 35,2’si bu fonlardan sağlanıyor. Dördüncü sırada yer alan Norveç Devlet Emeklilik Fonu (322 milyar dolar) bu ülkenin yüzde 36,9’luk gayrisafi tasarrufunun yüzde 18,5’ini karşılıyor. Söz konusu fonların kaynağı doğalgaz-petrol gelirleri ve dış ticaret fazlalığıyla sağlanıyor. Türkiye'de ise böyle bir durum söz konusu değil.
Aynı zamanda ülkelerin kurduğu fonlara "şeffaflık" eleştirisi de getiriliyor. İstatistikler Kanada, ABD, İrlanda, Norveç gibi ülkelerin şeffaflık oranlarını yüzde 80'lerin üzerinde gösterirken, Katar, Arabistan, Sudan gibi ülkelerde ise bu oran yüzde 10'lara kadar geriliyor. Varlık Fonu'nun Sayıştay denetlenmesinin dışında tutulması Türkiye'de bu oranın oldukça aşağıda olacağını gösteriyor.
KUVVETLER DE PARA DA TEK ELDE
Fonların dünya örneklerindeki kuruluş nedenleri ve gelir kaynakları ile Türkiye Varlık Fonu'nun halen açıklanmayan kullanım amacı, Türkiye'nin içine girdiği ekonomik dar boğaz ve iktidarın ekonomik modeli ile sermayesini ayakta tutan temel nedenin mega projeler olduğu göz önüne alındığında Varlık Fonu muhalif iktisatçılar tarafından "olası yeni rejimin yeni finans kaynağı” olarak tanımlanıyor. Prof. Dr. Korkut Boratav gibi isimler, Fon'un "Kamu bütçesinin iç organizasyonunu değiştirmeye yönelik bir operasyon" olarak değerlendirerek tehlikeye dikkat çekiyor. Böylece Anayasa değişikliği tartışmalarıyla birlikte “yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanacağına” yönelik somut eleştirilere şimdi de, “ekonominin tek elde” toplanacağına yönelik eleştiri ve kaygılar eklenmiş durumda.
HABERE YORUM KAT