Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, ölümünün 4’üncü yılında 25 baro başkanın katılımıyla adliyeden Dört Ayaklı Minare’ye düzenlenen yürüyüşle anıldı. Anmada konuşan Elçi’nin eşi Türkan Elçi, “Ölümünün, tesadüfi bir ölüm olduğuna inandırmak istiyorlar bizi. Oysa biliyoruz ki katiller elini kolunu sallayarak yürüyor taş sokağımızda” dedi.
Diyarbakır Barosu ve Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı, öldürülen başkanları Tahir Elçi’yi ölümünün 4’üncü yılında andı. Diyarbakır Adliyesi önünde toplanan yüzlerce avukat, Dört Ayaklı Minareye yürüyerek saat 10.53’te basın açıklaması yaptı. Polisin yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleşen yürüyüş ve açıklamaya, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, CHP Milletvekilli Sezgin Tanrıkulu, HDP milletvekilleri Ebru Günay, Saliha Aydeniz ve Meral Danış Beştaş Ankara, Bursa, Aydın, Antalya ve bölge barolarından oluşan 25 baro başkanı katıldı. “Em te ji bîr nakin-Seni unutmayacağız” yazılı pankartın açıldığı yürüyüş boyunca “Tahir Elçi Ölümsüzdür” ve “Tahir burada katiller nerde” sloganları atıldı.
‘BARIŞIN ESAMESİ OKUNMUYOR’
Dört Ayaklı Minare’nin önünde bir dakikalık saygı duruşundan sonra Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın yaptığı açıklamada, Elçi’nin Dört Ayaklı Minare’nin altında 4 yıl önce öldürüldüğünü hatırlattı. Elçi’nin savaş karşıtlığı ve barışseverliğiyle yaşatılacağını vurgulayan Aydın, ülkede insan haklarının giderek daha kötü olduğunu, failli meçhul cinayetlerin idare ve yargı işbirliğiyle örtbas edilmeye çalışıldığını, Elçi’nin hayali olan barışın esamesinin dahi okunmadığını ifade etti.
‘SAVAŞ YAŞAMIN PARÇASI HALİNE GETİRLMEYE ÇALIŞILIYOR’
Savaşın toplumsal yaşamın bir parçası haline getirilmeye çalışıldığına işaret eden Aydın, Elçi’nin sonlanması için çalıştığı 2015’deki kent içi çatışmaların sonlandığını, ancak savaşın Afrin, Azez, Kobani, Cerablus, Qamışlo, Gire Spi, Serakaniye de devam ettiğini ve Nusaybin ve Akçakale’de insanların katledildiğini anımsattı.
‘BU DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEĞİZ’
Sur’daki çatışma bölgesinin 4 yıldır hala kapalı olduğunu vurgulayan Aydın, kültürel mirasının dümdüz edildiğine dikkati çekti. Aydın, “Sen rahat uyu. Biliyoruz gittiğin yerde yalnız değilsin, yanında Ape Musa, Şevket Epözdermir, Medet Serhat, Metin Can, Yusuf Ekinci ve niceleri var. Ama unutma! Bizi bırakıp gittiğin yerde de büyük yürekleriyle direnen meslektaşların ve dostların var. Hani meşhur bir söz var ya: ‘Bu dünyayı büyük yürekler değiştirecek.’ Bilesin, bu konuda sözümüz var, bu dünyayı değiştireceğiz. Bir kez daha seni sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyoruz” dedi.
‘YİNE SAAT 10.53’
Aydın’ın ardından Elçi’nin eşi Türkan Elçi, “Yine dört ayaklı kapına geldik, yine kuşluk vakti, yine saat 10.53” ifadeleriyle konuşmasına başladı. Elçi konuşmasının devamında şunlara yer verdi: “Bir ömrün hukuka ibretlik serencamını, bir ağıdın kısa ömür üzerine olanı, taştan bir sokağa anlatmaya geldik. Yine tende yara, yürekte keder, gecenin karanlığında ölüm kokusu. Sen gittin gideli içimizde yıkılmış bir şehir uyur. Niçin uyanmaz. Uyuduğun sokak kırık, dökük. Gidişin eksiklikti desem yine her şey eksik kalır. Bu dar sokakta eksilen sendin, çoğalan ölümdü. Ardından her şey biraz daha eksildi. Mesela huzurumuz, hürriyetimiz, umutlarımız eksildi. Gel kurtar bizi bu kimsesiz kalabalıktan.
BU SOKAĞA ADALETİ GETİREMEDİK
Yine dört ayaklı kapına geldik. Yine Kasım ayı, mevsim sonbahar. Avucumuz boş, elimiz yüreğimizde getiremedik bu sokağa adaleti. Gecenin öksüzlüğünde uyuyan adalet, serzeniş, yakarış olup damalar avuçlarımıza. Sen gitti hanemizde acıdan başka ne kaldı. Savaş kuruttu gözümüzdeki denizleri, kumunda ölülerden başka ne kaldı. Sen gittin zamansız ölümler çoğaldı. Yalnızlığımızın kuytuluğuna saplandık, gel kurtar bizi bu haksızlıktan. Sen geldin bu sokağa, yüreğini eline alarak geldi. Yalnız geldi, ölümleri durdurmak için çoğalarak nerelere gittin.
SANIK ARAMAYANLARA KATİLLERLE ŞERİK OLACAĞINI HATIRLAT
Kapkara karlı taşına geldik, aydınlığından bizim karanlığımıza seslen, bize yaşamın kutsallığından söz et; hakkın, hukukun, özgür düşünmenin yüceliğini, işkencenin insanlık suçu olduğunu yıllarca haykırdığın gibi yeniden haykır. İnsanlar arasında ırk, dil, din ayırımı yapmadan, herkes için adalet ve eşit yaşam koşulları talep etmenin nasıl bir erdem olduğunu savaş severlere bu topraklarda savaş istememenin ulviyetini, bu meşum mahalde sanık aramayanların, katillere şerik olacağını masum duruşunla bir kez daha hatırlat.
‘İNANDIRMAK İSTİYORLAR BİZİ’
Barış isteyen bir adamı arkadan vurmanın alçaklık olduğunu haykır. Belki biter bu sabahsız gece. Belki zulüm susar, kan susar, belki onulmaz kaderimiz beklenmedik düzlüğe çıkar.
Yine dört ayaklı kapına geldik. Yine yerde yatıp uyanmayan bir elem. Sonsuza dek yerde yatanın ölümünün, tesadüfi bir ölüm olduğuna inandırmak istiyorlar bizi. Oysa biliyoruz ki günbegün hukukun hükmü azalıyor, hak gölgeleniyor, katiller elini kolunu sallayarak yürüyor taş sokağımızda.
Dört ayaklı kapına ömrümüzün sonuna dek geleceğiz. Tanrının adını günde beş kez anan bu minareye, ölümüne şahitlik yapan bu minareye, ahvalimizi anlatmaktan vaz geçmeyeceğiz. Belki ilahi adalet yerini bulur, belki gözümüzün yağmuru diner, belki bu sokağa bahar gelir, insanın insanı yiyip bitiren kavgası son bulur.
BU ÜLKE TAHİR OLUR
Belki karanlık cinayet, faili meçhul olmaktan çıkar, aralanır zulmet ellerin kara perdesi, aramıza ördüğümüz korku duvarları yıkılır. İşte o zaman adalet mülkün temeli, mülk kardeşliğimizin temeli olur. Belki bir adalet yağmuru yağar, bu ülke Tahir olur. Belki bir nebze de olsa biter bu sokakta bizi öldüren bu sonbahar havası.”
Anma programı, Dört Ayaklı Minareye bırakılan karanfillerle son buldu.