Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet
………
“80’li yılların ortasında üniversitede okurken, Nazım’ı tanımam onu her şeyden sakınarak oluyordu. Bazen kendim, bazen aşklarım, bazen dünyayı değiştirme cesaretimdi Nazım.!
Sen ülkemdeki yasakların adıydın o gün için, aslında değişen yok; Yasaklar yine değişmiyor. Ama senin adın yine başlarda…
En acısıdır sürgünde ölmek, birde aylardan Haziran ise.
Nazım’ı Moskova’da yalnızlığa itenler, Yılmaz Güney’i Paris’te ölüme terk eden nedenler hep aynı.
“Yurtseverlik ve ölüm!” Bu ülkenin evlatları; ülke için canlarını feda eden fedailer. Ülkenin yaşanılabilir bir yer olması için ölüme gözleri kapalı giden yiğitler.
Yurtseverlik ve ölüm (!), bu iki kelimeyle özdeşleşmiş yaşamlar.
Nazım bir örnektir. Ne ilk nede son olacak bir yok edilişin ifadesidir. Ülkende bir vatan haini muamelesi görmek, gün be gün ölmek bu olsa gerek.
Yaşamını baskılarla ve hapislerle geçirmek, ölüme meydan okurcasına inatlaşmak yürek ister. Nazım ve onun gibiler ölebilmeyi kurtuluş gibi görenler, aynı zamanda yaşamı da o denli dolu yaşayanlar değil mi?
Üretebilmek, üretirken ölebilmek… Işık olmak aydınlık geleceğimize yön verebilmek için “mum gibi erimek” bu değil mi?
Bazen kelimeler o kadar anlamsızlaşıyor ki!
Ne anlatmak istediğinizi bilemez haldesinizdir.
Bu kadar ucuz olabilir mi (?) insan yaşamı.
Yalnız yok edebilmek mi güç?
Güç dediğin yaşamları hoyratça yaprak misali savurmak mı? Güç engin ve uysal olmalı. Güç dinginleşmeli yeri gelince. Güç dediğin kendinden olmayanı ezmek değildir.
Sürgünde ölmek, birde aylardan Haziran ise…
Dargın olmamalı yürekler, kendinden olmayanı anlayabilmeli. İnsan olmak karşıdakine yaşam hakkı tanımaktan geçer. Çarkın içinde yok edilen değerlere sahip çıkmak gerekmez mi?
Kelimler anlamsızlaşıyor.
Vatan haini Nazım Hikmet nerede? Kim vatanperver? Kim onu darağacına göndermek için çırpınıp duran? Nerdeler? İsimleri bile anılmaz olan beyhude yaşamlar. Nerdesiniz?
Nazım yaşıyor. Derinliklerinde insanlığın ve tarihin! Nazım hayatta! Anadolu’da kucaklaşmış bedenler ile.
Bu ne öfke ve tahammülsüzlüktür.
Ödenmiş bedeller yeterli değil mi ?
Nazım gibi sürgünde ölenleri yeniden hayata döndürmek için, onurlu yaşamlarını yüreklerde tescil edebilmek, onlara itibarlarını iade etmektir.
Halklarına ve ülkelerine olan sevdaları ile tükenen bu “Sürgün Yaşamlarının” acısını hissederek;
Barış için, kardeşlik için yürekten sevgi ile hayata sarılmak dileğimiz olsun.
………
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
12.03.2007 | Kars
* Ali İhsan Alınak 1967 Digor doğumlu, Kars’ta yaşıyor. Uzun bir süre Mimarlar Odası Kars Temsilciliği yapmış, şu anda www.PolitiKARS.com internet portalını yönetmekte.