Kolektif bir yönetim anlayışıyla zorlukların üstesinden geleceklerini belirten HDP’nin yeni Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, ittifak tartışmalarına ilişkin 16 Nisan’da tabanda bir birlik oluştuğunu, bunun siyasi bir kimliğe kavuşturulması gerektiğini söyledi.
HDP’nin uzun süredir emek alanından sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcılığını yürüten, Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile birlikte mesai yapmış olan ve Yüksekdağ’ın yerine eş genel başkanlığa getirilen Serpil Kemalbay, görüşlerini dihaber’den Selman Gozelyüz ve Kenan Kırkaya ile paylaştı.
- HDP Eş Genel Başkanı seçildiniz. Eşbaşkanlığa getirilmek sizin için sürpriz oldu mu yoksa beklediğiniz bir karar mıydı?
Zorunlu kongreye giderken, partimizin bileşenlerinden veya arkadaşlarımızdan birinin eşbaşkan olması gerekiyordu. Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) olarak arkadaşlarımız ‘bir görev olursa biz hazırız’ dediler. Bir adaylık olmadı; ama göreve hazırız dedik. O anlamda biraz son anda öğrendiğim bir şey oldu.
- Üyeliği ve vekilliği düşürülen Figen Yüksekdağ’ın yerine eşbaşkan olmak nasıl bir duygu yarattı?
Tabi ki hepimiz bu gelişmelerden oldukça etkilendik. Hele kongre günü hepimiz de duygusallaştık. Figen Başkan bizim için özelikle bu son 3 yılın çok önemli bir kadın önderi, politikacısı. Bizleri böyle zorunlu bir görev devrine mecbur bırakan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Zaten biliyoruz 7 Haziran’dan bu yana hukuksuzluklar artık bir darbe süreci haline dönüşmüş durumda. Şaşırmıyoruz ama kesinlikle bir hak gaspı ve hukuksuz bir işlem. Fakat başta Figen Başkan bu durumu aşmamız gerektiğini bunun için bir görev devrinin olabileceğini söyledi.
- Yani görev değişikliği, Yüksekdağ’ın onayı ve oluruyla mı oldu?
Tabii ki. Tüzüğümüz gereği bu kongreyi yapmaya mecburduk. Kolektif bir şekilde karar aldık. Tüzüğümüzün gereği eş başkanlardan biri görevden ayrılırsa 45 gün içinde yeni bir eş başkanın belirlenmesi gerekiyor. Figen Başkan bunu görerek ve partiyi zora sokmamak adına bu prosedürün yerine getirilmesi gerektiğini ve görevini devretmeye hazır olduğunu söyledi. Dolayısı ile biz hükümetin bu saldırısını biraz fırsata çevirerek, bu dönemde hem PM’yi hem de kurullarımızı daha güçlendirerek, hem de bu sorunu aşarak çıkmış olduk. Bir çeşit ben bayrağı Figen Başkan’dan devralmış oldum.
- Serpil Kemalbay ne vaat ediyor, HDP seçmeni ve kitlesi açısından?
Biliyorsunuz ben emek alanında Eş Genel Başkan Yardımcısı olarak çalışma yürütüyordum bu güne kadar. İki dönemdir de partinin MYK’sında görev yaptım. Bu süre boyunca özellikle HDP’nin bu kimliğinin sınıfsal boyutunu, emek boyutunu biraz da görünür kılmaya çalıştık. Yani önümüzdeki dönemde HDP’nin bir barış ve demokrasi mücadelesinin önemli bir aktörü olduğunu biliyoruz. Bu yolda adımlar atacağız yine. Bu yolda adımlar atarken belki daha çok kadın özgürlük mücadelesinin cinsiyet eşitlikçi temelde politikaların, özellikle kadın emeğinin sömürüsüne yönelik politikaların daha görünür olması için, yine çalışma yaşamındaki güvencesizliğin ve AKP’nin 15 yıldır sürdürdüğü ve biraz hegemonya kurduğu patronaj ilişkisi ile emekçileri üzerindeki baskılara karşı politikayı biraz daha görünür kılmaya çalışabiliriz. Üzerimizde yoğun baskılar var. Yoğun saldırılar altındayız. Bugüne kadar yaptığımız politikaların yanında Kürt halkının özgürlük mücadelesi, savunulması ve özellikle halkların kardeşliği, halkların eşitliği mücadelesi...
Bu anlamı ile Türkiye halklarına onurlu bir barışın armağan edilmesi için gerekli olan mücadeleyi yürüteceğiz. Bölgedeki savaşın sona ermesi, demokratik bir Suriye’nin demokratik bir Irak’ın savunulması, Rojava’daki kazanımların sahiplenilmesi gibi politikaların yanında, gündelik hayatta yaşadığımız sorunlara da dokunabilen, geçim sorununa, kadınların ev içi emeklerinin görünmesine ve bunun güvence altına alınmasını, bu emeğin tanınmasına yönelik politikalara kadar aslında hayatına her alanına yönelik politikalara müdahale etmeye çalışacağız. Bu HDP’nin de programıdır.
- Selahattin Demirtaş halen tutuklu ve tek eşbaşkan olarak çalışmak zorundasınız. Bu sorumluluk biraz ürkütmüyor mu sizi?
Bir kere bu süreci normal kabul etmek mümkün değil. Düşünün ki Türkiye’nin üçüncü partisi ve bu parti eş genel başkanları, vekilleri, aktivistileri ile parti yöneticileri ile 5 bine yakın tutuklu rehin alınmış durumda. Bunun getirdiği bir öfke de var bizde. Bu bizi aslında bileyen de bir şey çünkü bu açık şekilde siyaseti siyaset ile tasfiye edememenin karşısında siyaseti kurnazlıklar ile gasp ederek ve zor araçlarını kullanarak iktidar mekanizmalarından yararlanarak tasfiye etme girişimidir. Fakat bunun karşısında HDP güçlü bir şekilde ayakta. HDP bunu güçlü duruşunu 16 Nisan referandumunda da kendisini gösterdi. Halk, partisine güçlü şekilde sahip çıkıyor. Yani parti çalışanları tutuklandıkça yerini yeni gönüllüler dolduruyor. Şimdi böyle bir tablo varken benim de korkmaya hakkım yok. Mahallelerde çalışan, yerellerde çalışan arkadaşlarımız bana cesaret veriyor. Eğer onlar boşlukları dolduruyorlarsa ben de boşluk doldurabilirim diyorum. Kaldı ki biz kolektif bir şekilde süreci göğüslüyoruz. O yüzden partimden, mahallemdeki arkadaşlarımdan, o sokaklarda ev ev çalışan arkadaşlarımdan güç alıyorum. İşte partisi kapatıldığı için evinde kongre alan arkadaşlarımdan ben güç alıyorum. Bizim partimiz lider etrafında şekillenen bir parti değil. Kolay olmadığını da biliyorum ama Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş içeriden dayanışma mesajını gönderdi. Biz onunla hep haberleşeceğiz. Aynı zamanda Figen Başkan ile de benzer bir ilişki kuracağız. Yani kolektif bir şekilde beraber bu zorluğu birlikte aşacağız.
- Eski kitlesel kongrelerin yerine daha sembolik bir kongre yaptınız. Nasıl buldunuz kongreyi?
Aslında büyük bir kongre de yapabilirdik. Tam da 16 Nisan’ın arkasında beklenti istek de vardı. Dayatılan bir kongre olduğu için bunu tercih ettik. Kongrenin içeriğine, hedeflerine herhangi bir olumsuzluk yansımadı. Aksine bu kongre bizim demokrasi ve barış kongresine ısrarcı olacağımıza, demokratikleşme talebine cevap olabilecek, ona bir yol haritası çizerek müdahil olabilecek… İttifaklar ile bira araya gelebilmek gibi çabalar içerisinde olacağımızı ilan ettiğimiz, Türkiye halklarının taleplerini, özlemlerini ifade ettiğimiz bir kongre oldu. Biliyorsunuz bir gün sonra da AKP kongresi oldu orada ise tam tersine şeyler oldu. İşte savaşın, şiddetin çatışmanın sürdürüleceğine dair bir tek adamlığın kongresi oldu. Dolayısı ile HDP’nin hep yaptığı gibi umudu ve direnci mücadeleyi ifade etti. Birbirimize daha sıkı sarıldığımız bir kongreye dönüştürdük.
- Bu kongrede bir çözüm ve barışa dair yol haritası beklentisi vardı. Elinizde yol haritası ya da bir barış planı var mı, yoksa halen üzerinde çalışıyor musunuz?
Böyle bir ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Dolayısı ile bu ihtiyaca yönelik bir çalışma içerisindeyiz. Hem kurullarımız hem de Selahattin Başkan içeride bu konu üzerinde çalışma yürütüyor. Şimdi orada ifade edilen bir çağrı vardı. Bu çağrının önümüzdeki dönemler de biraz daha ete kemiğe büründüğü bir çalışma yürüteceğiz. Bunu kurumlarımız ile tartışmalar ile yapacağız.
- Bunu sadece HDP kendi içinde mi tartışacak yoksa toplumun değişik kesimleri ile de müzakere edecek mi?
Biliyorsunuz bir demokrasi anayasa talebi ortaya çıktı. 16 Nisan meşru olmayan bir anayasa referandumu oldu. Böyle bir sürece rağmen, hatta Kürt coğrafyasında ciddi anlamda bir abluka ve namlunun ucunda gidilmiş bir referandum olmasına rağmen büyük bir ‘Hayır’ çıktı. Bu hayırların verdiği bir mesaj var tabi ki. STK’lar, siyasi yapılar, sosyal hareketler buradan bir itiraz yükseltiyorlar. Şu anda 2019’u işaret eden politik aktörlere ‘Hayır’ bu referandumu tanımıyoruz” diyorlar. Dolayısı ile bu nokta üzerinde yeni bir hareket başlatmamız gerekiyor. Bu da demokratik bir anayasanın örgütlenmesi çalışması olabilir diye düşünüyoruz. Bunun için elbette ki herkese gidilmesi gerekiyor. Ama tabi bu çalışmanın hazırlıklarını bizim yapmamız gerekiyor. Yani nasıl bir yol izleyeceğimizi bizim tartışmamız gerekiyor. Daha sonra da birlikte tartışmamız gerekiyor.
- Bu Anayasa boyutu. Peki barış ve demokrasi boyutunu da mı aynı yol ve yöntem ile devam ettireceksiniz?
Gezi’den bu tarafa geldiğimizde işte 7 Haziran, 1 Kasım seçimleri… Halklar itiraz ediyorlar fakat o itirazın karşılığında iktidar bulunduğu yeri terk etmiyor. Kaybettiği halde terk etmiyor. Bunu gördük. Dolayısı ile buna karşı bir tepki var. Yani bu tepki aslında demokrasi ve barışın iç içe geçtiğini, bu süreci biraz böyle götürmek gerektiğini de gösteriyor bize. Aslında toplumun en geniş kesimleri demokrasi ihtiyacını dile getiriyor. Demokrasinin temel kriterlerini anlatabilirsek, barışı da anlatabileceğimizi düşünüyoruz. Ortak noktalarımız var. O ortak noktalar üzerinde hareket edeceğiz. Elbette ki sadece yüzde 50 ile ortak noktamız yok. Biz zaten yüzde 99’uz diyoruz. Biz kendimiz daha geniş kesimlere anlatarak demokrasi ihtiyacını ve barış ihtiyacını daha aşağıdan doğru örgütleyerek bir mücadele yükseltmenin gerekliliğine inanıyoruz.
- Selahattin beyin daha önce ifade ettiği ittifaka mı işaret ediyorsunuz. Eğer öyle ise geniş bir ittifak oluşturma imkanı var mı?
Şimdi toplumda biriken bir öfke var. Evet’çi ya da Hayır’cı fark etmiyor aslında. Bir karanlık ve mutsuzluk tablosu var. Dolayısı ile bunu aşabilecek bir aşamaya yönelik girişimlere ihtiyaç var. Toplumda bakıyorsunuz nerede bir direnç var? Bunun ilk adaylarından bir tanesi HDP. Çünkü HDP bu kadar saldırıya karşı dimdik ayakta duruyor. O zaman güven arttırıcı bir şey. Bu nasıl gerçekleşiyor. Örgütlü bir halk, örgütlü bir sahiplenme ile ortaya çıkıyor. Bu diğer toplumsal kesimlere de örnek oluyor. Diğer toplumsal kesimler de hepsi direniyor. Ama bu direnişi daha örgütlü daha güçlü bir şeye dönüştürme ihtiyacı da herkeste kendini gösteriyor. OHAL sürecinden etkilenen tüm kesimleri tutabilecek bir yol bulunabilir. Bir ittifak politikası bulunabilir. Bu aşağıdan doğru örülebilir. Örneğin ‘Hayır’ meclislerinden başlanabilir. Bunun gibi platformlarda daha önce yapılan kampanyalarda ortaya çıkan yan yana gelişler, kendilerine özgü kendi tarzlarında ortaya koyabilirler. Onlar birbirleri ile ittifak haline girebilirler. Hukuk kriterleri, evrensel insan hakları kriterleri, işte insana yakışır iş koşulları gibi temel demokrasi kriterlerinde buluşuyoruz. Dolayısı ile o ilkeler etrafında o ilkelere barışı ve emeği, kadın özgürlüğünü de katarak devamında da genişleterek yan yana gelişler mümkün olabilir.
- Bunun şimdiye kadar gerçekleşmiş örnekleri var mı?
HDP bu projelerden biridir. Bunlar aslında bugüne kadar genişleyerek geldi. Nasıl baraj daha yüzde 10 olmasına rağmen şimdi yüzde 50’ye çıktı. Buna karşılık toplumun yan yana gelme durumlarına baktığımızda o da yüzde 50 oldu. Evet biz yüzde 49’da kaldık; ama sonuçta orada bir ittifak durumu da var. Fiilen oluşmuş bir yan yana geliş de var.
Referandumda aşağıda bir yan yana geliş oldu. Biz bunu daha nasıl geliştirebiliriz diye bakacağız. Bunu işsizler, kadınlar, gençler, özgürlük isteyen kesimler üzerinden genişletebiliriz. Bu yolu bulmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun üzerinde çalışmak istiyoruz.
- Sizden bir gün sonra AKP kongresi gerçekleşti. Demokratikleşme beklentisi yaratılmıştı; ama farklı mesajlar ön plana çıktı. Nasıl değerlendirdiniz kongreyi?
AKP’nin aslında çok paradoksu da var. Kongre’de bir pankart asılmıştı. “Demokrasi, değişim ve reform” diye. Her şeyi kullanıp, her şeyi kendi idealleri ve amaçları için kullanıp bir kenara atan bir parti AKP. Bütün değerleri şimdiye kadar bu şekilde kullandı. AKP’nin ilk zamanlarda demokrasiye yönelik söylemlerine baktığımız zaman bu gün onlarında bir yalan olduğunu görüyoruz. Kongrede de şiddeti kullanacağını söylüyor. Şimdiye kadar şiddet kullandın zaten. Artık AKP’nin verebileceği bir vaadi kalmadı şiddetten başka. Çocuklara, gençlere, kadınlara, emekçilere, Kürtlere, Alevilere ve diğer kimliklere, sadece kurşun verebiliyor. Ölüm ve şiddet ile onları yönetebileceğini, bastırabileceğini söylüyor. Halbuki toplum da tam tersini söylüyor. Toplum da ferahlamak ve kendini ortaya koymak istiyor. Demokrasi, barış, yeni bir yaşam istiyor. Bizim kongremiz bu açıdan toplumun taleplerine ifade eden bir kongre oldu ve bugüne kadar yürüttüğümüz mücadele de bu. AKP’nin kongresi ise aslında AKP’nin bittiğini yeni bir şey veremeyeceğini, bundan sonra tüm alanlara da baskıya ve zora dayalı olarak, kendisi gibi olmayan tüm kesimleri şiddetle susturacağının işaretlerini veren bir kongre oldu.
- Bu nereye kadar gidecek?
Bu sürdürülemez bir politika. Siz şiddeti zaten her tülü kullandınız. Daha ne kadar kullanacaksınız ki. Bununla daha ne kadar gidebilirsiniz ki. Bu yol gidilecek bir yol değil. Toplum da AKP’ye direniyor. AKP, kendisini ve etrafındakileri geleceğe taşımak için başkalarını ezen bir parti olmuş bir durumda. Böyle bir partinin fazla yürüme şansı yok. Kendi içi de karma karışık. Orada disiplin kurallarını ağırlaştırdılar. Yani kendi içini de sopa ile susturmak ve itaat ettirmek istiyor. Hiçbir yerinde demokrasi yok, adalet yok. Ekonomik olarak da hiçbir yerinde bir umut yok. Çünkü ekonomik olarak da tahrip ediyor. Kamu emekçilerini tasfiye etti. Ve şimdi onların yerine yeniden istihdam edeceği kriterleri getiriyor. İş güvencesini ortadan kaldırıyor. Adeta kendisine kul olabilecek, AKP gibi düşünmek zorunda olan partizanca davranmak zorunda olan insanları ve güvencesiz bir şekilde getirmeyi hedefliyor. Bu topluma ne umut verebilir ki. Topluma hangi üretimi, hangi işi, hangi güvenceyi getiriyor. İşsizlik ha bire artıyor. Bu tablo kimseye umut vermiyor. AKP de bunu biliyor aslında. O yüzden OHAL’i kaldırmıyor. OHAL’i kaldırırsa yönetemeyeceğini biliyor. Aslında biz sivil bir darbe sürecindeyiz. Birisi tüm devletin zor aygıtları ile ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Bir parlamento tamamen işlevsizleştirilmiş. Bir süs olarak orada tutulmaya çalışılıyor.
- Zaten kongrede OHAL kalkmayacak mesajı verildi...
Bu kadar baskıya rağmen ezemediği için OHAL’i sürdürmek durumunda. Başkanlığı garanti altına aldıktan sonra zaten o hep sonsuza kadar bu OHAL’i sürdürebileceğini zannediyor. Sonsuza kadar OHAL ile bu memleketi yönetebileceğini düşünüyor. Böyle bir şey olamaz. Bu kabul edilemez bir şey. Toplumun en geniş kesimleri buna karşı mücadele ediyorlar. Tek tek bireyler direniyor gibi görünse de aslında tüm toplum direniyor. “Çocuklar ölmesin” diyen Ayşe öğretmenden beri bir gıdım geriletebilmiş değil bu düşünceyi. Sopa ile bu halkı yönetemezler.
- Sizin verdiğiniz mesajlara rağmen kongreniz basında hiç yer almadı. Ama ertesi gün AKP kongresinde verilen mesajlara rağmen gazetelerde ‘demokrasi’ kongresi olarak manşetler atıldı. Böyle bir medya ile toplum nasıl gerçeği görecek?
Toplum kendi yaşantısında gerçeği görüyor bence. Yani artık medya diye bir şey olmadığını biliyor. AKP’nin bir yayın organı gibi çalışan, gerçekten büyük suçlar işleyen bir medya ile karşı karşıyayız. Gerçeklerin tamamen çarpıtıldığı işlevini görüyor. Sürdürülen ağır baskı, şiddet koşullarını meşrulaştıran, her şeyi örtbas eden, yapılanları güzelleyen bir medya ile karşı karşıyayız. AKP kongresini izlerken de onu düşündüm, yani tam bir pazarlama kongresi oldu. Yani işte toplum demokrasi mi istiyor biraz demokrasiden verelim. İşte öbürü de Kürtleri döv diyor o zaman biraz da buradan verelim. Yani böyle bir yönetme stratejisi ayakta kalmaya çalışan, ayakta kalmakta zorlanan, ama ayakta kalmaya çalışan bir iktidar ve onun medya araçları var. O medya araçları bizi görmüyor. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ 4 Kasım’dan beri tutuklular. Onlar ile ilgili yüzlerce şey medyada söyleniyor; ama HDP’den bir kişi çıkıp da konuşamıyor.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD gezisinden sonra Çarşamba günü Avrupa’ya gidiyor. Bunca krizden sonra nasıl bir ziyaret olacak?
ABD’de korumalar eşliğinde HDP’li kardeşlerimize yapılan saldırıyı kınadığımı belirtmek istiyorum. AKP korumaları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a özgürlük isteyen, demokratik hakkını kullanan HDP’li arkadaşlarımıza saldırdı, daha önce de yaptılar, aslında gittikleri yerlere kendilerini, kendi zihniyetlerini taşıyorlar. Oraya gittiklerinde aslında iç politikaya yönelik biz buradayız diye bir fotoğraf verdiler. Avrupa Birliği’yle de benzer bir durum söz konusu, evet bu güne kadar göçmenleri bir rehine gibi kullandı ve onlar üzerinden AB’yi de rehin aldı. Kendi politikalarını dayatmaya yönelik bir projeydi bu. Şimdi bu gidişi de böyle. Kongrede AB’de kalmak istiyoruz dedi. Ancak onlarda karar versinler dedi. Hem tükürdüğümü yalamıyorum diyor; ancak karşı tarafa da biz sizinle birlikte olmak istiyoruz diyor.
- Meclis’in 3’üncü büyük partisisiniz, grup toplantılarına Meclis dışında bir isim olarak başkanlık yapacaksınız. Buna bir engel çıkarılabilir mi?
Bunu göreceğiz grup toplantımızda. Hukuki nasıl bir engel olabilir ki. Ancak bunlar yasaları kullanmadıkları için böyle bir engel çıkarabilirler. Biz buna rağmen grup toplantımızı gerçekleştireceğiz. Sesimizi duyurmaya çalışacağız. Gerekirse il il dolaşıp grup toplantılarımızı yapacağız. Meclisi kullanmak bizim hakkımız ve bunu kullanmak için her yolu deneyeceğiz.
- HDP direnen bir parti dediniz. Özetlerseniz kongre sonrası nasıl bir HDP göreceğiz?
Önümüzde zorlu bir süreç var. HDP’ye olan saldırılar daha da artacak ancak HDP bu saldırılara teslim olmayacak örgütlenmesini güçlendirerek bu süreci göğüsleyecektir. Yoldaşlarımız içeride biz de dışarıda direneceğiz. Ama sadece direnmeyeceğiz, aynı zamanda el ele tutuşacağız herkes ile temas ederek buluşarak örgütleneceğiz. Ve biz dirayetli durdukça onlar çözülüp teşhir olacaklar.