Anayasa değişikliğinin ülkeyi tek adama teslim etmek olduğunu, bağımsız yargıyı yok ettiğini, ülkeyi parti devletine dönüştürdüğünü; 80 milyonun değil, bir kişinin huzurunu teminat altına aldığını yazdık, konuştuk. Dilimiz döndüğünce, imkan buldukça anlatmaya çalıştık.
Fakat tam olarak ne olduğunu, ne getirip ne götüreceğini topluma anlatacak imkanımız olmadı.
Medya onların kontrolündeydi. Her gün 25 kanalda sabah akşam halka yalan söylediler. Yalancı bir cennet vaat ettiler.
Para onlardaydı, dağı taşı afişle donattılar. Kaymakamı, valisi, askeri, polisi, bürokratı… devletin tüm imkanlarını kullanarak ‘Evet’ kampanyası yaptılar.
Tehdit ettiler. ‘Hayır’ diyenleri ‘terörist’, ‘vatan haini’ ilan ettiler.
“Evet vermek farzdır” dediler. “Eğer ‘Hayır’ derseniz cehenneme gidersiniz” gibi ipe sapa gelmez sözler sarf ettiler.
Sınırsız maddi imkanları vardı. Devleti kullandılar, dini kullandılar.
İnsanları işsizlikle, açlıkla, ölümle, tehdit ettiler.
“Evet’ çıkmazsa ekonomi bozulur, elinde kalan o son lokma da gider” diyerek, bir lokma ekmek bulduğunda sevinen insanları açlıkla korkuttular…
* * *
Ve yüzde 51 gibi kıl payı bir farkla istediklerini elde ettiler. Halkın kararı buysa bize uymaktan başka seçenek kalmıyor.
Kurulan tek adam rejiminin ülkeye bir zararı olacak. ‘Evet’ veren de ‘Hayır’ diyen de maalesef bu zararı çekecek.
YSK’nın son dakika şaibelerinden bağımsız olarak söylüyorum. Bunca tehdide bunca hakarete, bunca baskıya, bunca devlet ve medya imkanına rağmen alınan rakam yüzde 51!
Büyük çoğunluğu milliyetçi ve muhafazakârlardan oluşan bir topluma cenneti vaat ettiler, buna rağmen ikna edebildikleri toplumun ancak yüzde 51’i.
Bu oran, dinin siyaset malzemesi yapılmasının iflasının da göstergesidir aynı zamanda.
Diğer taraftan İstanbul’u kaybettiler, Ankara’yı, İzmir’i Adana’yı, Diyarbakır’ı Mersin’i kaybettiler. Bunca baskıya, tehdide, yalana, medyatik bombardımana rağmen yüzde 49 direndi. ‘Hayır’ dedi.
* * *
Yüzde 51 ‘Evet’ çıkmış olması her şeyin sonu değil.
Biz demokrasi mücadelesi veriyoruz, iktidar mücadelesi değil. Akşamdan sabaha iktidarı ele geçirmek için yola çıkmadık.
‘Hayır’ çıksaydı bir şey değişmeyecek sadece ülke için ‘bela’ olarak gördüğümüz bir durumu engellemiş olacaktık.
Gerçek bir demokrasiye ulaşmak için ‘Hayır’ dedik. Herkesin inancını, kimliğini, giyimini, yaşamını teminat altına alan, ortak aklı devrede tutan bir anayasa yapma umudumuzu korumak, bunun zeminini oluşturmak için çabaladık.
Anlaşılan o ki, bütün bunlar için biraz daha uzun soluklu bir mücadele gerekiyor.
* * *
Yüzde 55-60 ‘Hayır’ çıksaydı işler daha kolay olabilirdi.
Fakat yüzde 51 ‘Hayır’ çıksaydı ne olurdu? Biraz düşünün.
Ne yazık ki, uzmanlar, büyük bir ekonomik krizin hızla yaklaştığını söylüyor. Tüm veriler, ekonominin son derece kırılgan olduğunu gösteriyor.
Fiili tek adam rejimi uygulamalarının ülkede yarattığı büyük tahribat var. Bütün bunların ağır sonuçları olacak.
‘Hayır’ çıksaydı, iktidar, bütün bunların sorumlusu olarak ‘Hayır’ diyenleri gösterecekti. Aynen 7 Haziran benzeri bir durum ile karşı karşıya kalacaktık. Döviz artacak “Sorumlusu hayırcılar” diyecekti.
İç barış daha da bozulacak “Evet’ çıksa böyle olmazdı” diyecekti. “İstikrarı ‘Hayır’cılar bozdu, bize engel oldular, hepsi onların yüzünden…” diyecekti.
Ama artık bir bahanesi yok. Artık anayasal olarak da ‘tek adam.’
Yani tek yetkili. Elini tutan da, “Onu öyle yapma” diyecek kimse de yok. Tek yetkili olduğu gibi, aynı zamandan tek sorumlu. En azından, en büyük sorumlu. Yetkiyle birlikte, sorumluluğu da üstüne aldı.
Ne biliyorsa yapacak, uygulayacak. ‘Hayır’ diyenler açısından dün ile yarının bir farkı yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten tek yetkiliydi. Anayasa zaten askıya alınmıştı. Ülkeyi zaten KHK’larla yönetiyordu.
Yargıda istediğini alıp istediğini atayabiliyordu. Hükümete zaten başkanlık ediyordu.
Bunları, bundan sonra anayasal kılıfla yapacak.
Fakat yüzde 51 çok hassas bir oran. İktidarın rahatça hareket etmesini engelleyecek bir oran.
Yani hem bahaneleri ellerinden gitmiş oldu hem de kontrolsüzce hareket edecekleri kadar bir orana ulaşamadılar.
Halk “Ne istiyorsan al, dilediğini yap, her şey, sonsuza dek senin, daima arkandayız…” demedi.
Halk “Eh, gerçekten çok mu istiyorsun başkan olmayı? Madem öyle… hatırını kırmayalım, görelim bakalım ne yapabiliyorsun…” demiş oldu.
* * *
Şu bir gerçek ki, tüm yetkinin tek bir kişiye verildiği bir ülke uzun süre varlığını sürdüremez. Ekonomisini yürütemez. Dünyada sağlıklı ilişkiler geliştiremez.
Bütün bunların bir faturası olacak. İşte yüzde 51 ‘Evet’, o faturanın hayırcılara kesilmesini engelledi. Ve yüzde 49 ‘Hayır’ da, iktidarın coşmasını engelleyecektir.
Muhalefet, yani demokratlar bu süreçten güçlenerek çıktılar. Birlikte hareket etmeyi, demokratik üslubu daha iyi öğrenmiş ve çok büyük siyasi tecrübe kazanmış olarak çıktılar.
Birbirimizle konuşmayı, birbirimizin dilinden anlamayı, birbirimizin hassasiyetlerine saygılı olmayı öğrendik.
Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Atatürkçü, sağcı, solcu ülkücü, başı açık, başı kapalı… Her kesimden insan el ele verdik, bir mücadele yürüttük.
Dostluğun tadını aldık. Kaynaşmanın, yardımlaşmanın ne demek olduğunu böyle yaparak neler yapılacağını gördük…
* * *
Şimdi top iktidarda. Eğer dedikleri gibi işler yolunda gidecekse ne âlâ. Gitmeyecekse, çok değil bir kaç yıl içinde halkın karşısına çıkacaklar. Sebep oldukları tahribatın bir faturasıyla karşılaşacaklar.
Bize düşen, ‘Hayır’ kampanyası ile başlattığımız mücadeleye devam etmek.
Kimliklerimiz, inançlarımızı, mezheplerimizi, ideolojilerimizi kalbimize gömmek ve toplumun bütün kesimleriyle diyalog kurmak, duygu birliği oluşturmak, ortak değerlerimize vurgu yapmak. Demokrasinin, özgürlüğün, ortak aklın değerini, yaşamımıza katkısını anlatmak.
Burayı herkes için yaşanabilir, saygın bir ülke yapabileceğimize insanları ikna etmek.
Yalancı cennet vaat edenlere karşı, gerçek cennetin eşitlikte, özgürlükte, demokraside olduğunu, bunu kurmak için el ele vermek gerektiğini anlatmak…
Yüzde 49 bize bu gücü sağladı. Bu umudu verdi.
Farkında mısınız, yüzde 40’la iktidar olabilen Erdoğan’ın artık yüzde 51’e ihtiyacı var. Ama önünde devasa sorunlar var ve artık tek bir bahanesi yok.
Yüzde 60 ‘Evet’ çıksaydı “Burası da böyle bir ülkeymiş oturalım kaderimize razı olalım” deyip her şeyi boş verebilirdik. Fakat öyle değil.
Ancak tamamen kaybedince değerini anladığımız Demokrasi ve özgürlük gibi değerler için mücadele zemini oluşturduk.
Daha yeni başladık.
Henüz yolun başında olmamıza rağmen çok iyi başladık.