İki emperyalist güç, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Rusya, Ortadoğu'da hakimiyet savaşını verirken olan bölge halklarına oluyor.
Suriye’de yapılan her hamle oyunu daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz duruma getiriyor gibi görünse de oyun kendi mecrasında ve olağan haliyle devam ediyor.
Satrançta kaybedilen piyon, at, kale gibi unsurların önemi yoktur. Tek amaç “Şah ve Mat” diyebilmektir.
Sınırsız unsur barındıran bu satranç oyununda tarafların tamamı oyundan galip çıkmak istemesine rağmen, usulüne uygun paylaşımlara da kapılarını kapatmadan beraberliğe de razı görünür gibiler.
İslam ülkelerinin birçoğunda, kendilerine göbekten bağlı iktidarlar kanalıyla enerji kaynaklarının egemenliğini elinde bulunduran ABD, bunlara ek olarak Irak ve Suriye’deki enerji kaynaklarına da sahip olmak, kontrolünü elinde bulundurmayı amaçlarken, bunu en çok da Kürt unsurlarla birlikte davranarak yapmayı amaçlamakta.
Irak’ta uzun süre Kürt bölgesini destekleyerek Musul ve Kerkük bölgelerindeki petrol ve doğal gazın hakimiyetini, Türkiye kanalıyla elinde tutarken, Türkiye ve Kürt bölgesel yönetiminin aralarında oluşan kriz nedeniyle bu hakimiyeti Irak merkezi hükümeti aracılığı ile yürütme kararı almış, Kürt bölgesel yönetimine olan desteğini çekerek, Musul ve Kerkük bölgesinin hakimiyetinin Irak merkezi hükümetinin eline geçmesini sağlamıştı.
Bu tür hakimiyet politikaları kalıcı olmadığı, bölgesel siyasi değişimleri izleyerek hakimiyet merkezini, her an kendi çıkarları doğrultusunda değiştirdikleri bilinen gerçeklerden.
Suriye’de de yapılmak istenen bundan farklı bir durum değil.
Suriye’de farklı olan tek durum, Rusya’nın da sahaya askeri güç olarak inmesiydi. Eylül 2015 tarihinde askeri güç olarak Suriye’de varlık göstermeye başlayan Rusya, bu bölgede oynanan ABD merkezli emperyalist planların değişmesine neden oldu!
İŞİD ve benzeri güçleri kurup destekleyerek ve destekleterek, Suriye merkezi yönetimini zora sokup, kendilerine biat edecek bir yönetim kurarak enerji kaynaklarını istediği gibi yönetmeyi düşünen ABD, Rusya’nın sahaya inmesiyle birlikte planlarını değiştirmek zorunda kaldı.
Başlarda, Suriye’de uygulamaya başladığı planlarının baş aktörü Türkiye idi. Bu durum Türkiye’de iktidarda bulunan AKP yönetiminin işine geliyor, güçlenmesine ve göbekten bağlı olduğu Fetullah Gülen hareketinden kopmasını sağlayacak duruma ulaşmasına da yardımcı oluyordu.
Sayesinde iktidar olduğu, iktidarı paylaştığı ve “ne istediler de vermedik” sözündeki rahatsızlıklara neden olduğu Fetullah Gülen hareketinden kopmak için güç gerekliydi ve bu güç Suriye’deki iç çatışmalarla kazanılabilirdi.
Ancak, Suriye’nin bir bataklık olduğu, içine girmenin kolay çıkmanın zor olduğunu, çok kısa süreceğini düşünerek (Şam’da Emevi Camiinde namaz kılacağız) belki de başından hesaplamamış olan iktidar, özellikle de ABD’nin bitmeyen istekleri ve baskısı, Avrupa Birliği (AB) sürecinin istediği gibi gitmemesi, uluslararası alanda sıkışması gibi olumsuzluklarla birlikte, işler zorlaştıkça farklı seçeneklere de bakmaya başladı.
Türkiye iktidarı, Suriye’de sahaya inen Rusya’nın siyasi ataklarının da baskısıyla, Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dan oluşan, 1996 yılında kurulan ve Şanghay beşlisi olarak adlandırılan, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yanaştı.
Ardından da Rusya ile Hava Savunma sistemi için anlaştı!
Bu anlaşma NATO paktı içinde bulunan diğer ülkeleri rahatsız etmişti. NATO içerisindeki bir ülke ilk defa Rusya’ya yanaşmış, onunla birlikte askeri alanda anlaşma yapmıştı. Elbette asıl rahatsızlığı yaşayan, Suriye’de saha da olan ABD idi!
Kobane direnişi sonrasında gözden kaçırılmayacak hale gelen Partiya Yekitiya Demokrat (Demokratik Birlik Partisi PYD) ve askeri kanadı Yekinayen Palastina Gel’in (Halkın Koruma Güçleri YPG) dünya üzerinde saygın bir güç haline gelmesi, İŞİD’e karşı savaşta başarılar kazanması, kendi yaşam alanları için gönüllülük temelinde savaştıkları için de neredeyse yenilmez hale gelmeleri, bölgede hakimiyetini kurmaya çalışan ABD için yeni planlar yapma zorunluluğunu da beraberinde getirdi.
ABD, bu gücü yedeğine alarak enerji kaynaklarının kontrolünü sağlamayı düşündüğünden, PYD/YPG’ye askeri destek sundu. Sunulan bu destek PYD’nin de işine geliyordu. Çıkarlar farklı olmasına rağmen çakışıyordu! ABD bu temelde PYD ile ittifak içerisinde, Türkiye ile Suriye sınırında sınır birliği oluşturmayı hedeflemesine rağmen, bu planın Türkiye’nin işine gelmemesi ve şiddetle karşı çıkması sonucunda, Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmamak adına planlarından vazgeçti!
Rusya’da aynı nedenlerle ve farklı planlarla PYD’ye yanaşarak askeri destek verdi. Rusya, Suriye’nin bütün olarak kalmasını, Kürtlerin bu bütünlük içerisinde özerk bir yapıyla özgürlüklerine kavuşmasını, merkezi iktidarla anlaşarak Suriye içindeki diğer muhalif güçleri bastırarak Suriye’nin eski haline kavuşmasını sağlayıp siyasi başarı elde etmeyi hedefliyor.
Geçmişte PYD ile siyasi ilişkiler kuran, PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim’ü defalarca konuk eden Türkiye iktidarı, Suriye’de güçlenen ve ABD ile Rusya tarafından müttefik ilan edilen PYD’den rahatsız olmaya başladı. Bu rahatsızlık, Suriye’deki Kürtlerin güçlenmesinin Türkiye’deki Kürtleri de etkileyebileceği ve sonradan yaşanacak iç sorunları düşünmesinden de kaynaklıydı! Ayrıca Türkiye’nin, Suriye’deki enerji kaynaklarında da söz sahibi olarak güçlenme isteği de vardı.
ABD ile Rusya arasında gelip giden, AB’de başarısız olan, iç politikada gücünü OHAL ile sağlayan, muhalif sesleri OHAL yasalarıyla susturmaya çalışan, bu nedenle dünya siyasi arenasında, özellikle de insan hakları ve basın özgürlüğü konusunda gittikçe dışlanan Türkiye iktidarı, gerek iç gerekse dış siyaseti açısından son çare olarak Suriye’nin kuzeyinde bulunan Kürt yerleşim bölgesi olan Afrin’e askeri amaçla girmeyi düşündü ve bunu 21 Ocak günü uygulamaya başladı.
Afrin, Suriye’nin en huzurlu ve çatışmasız bölgesi olması, diğer Kürt bölgelerinden yalıtılmış konumu nedeniyle Türkiye tarafından “5 günlük harekat” olarak düşünülse de, yıllardır gönüllülük temelinde İŞİD ile savaşan ve savaşmayı savaşın içerisinde öğrenen YPG güçlerini hesaba katmaması en büyük düş kırıklığına neden oldu!
Türkiye’nin askeri güç olarak Afrin’e girmesi, farklı içerik ve çıkarlarla, hem ABD’nin hem de Rusya’nın işine geliyordu.
Rusya, hava sahasını Türkiye’nin kullanımına açarak ve bölgeden askeri güçlerini çekerek destek verdi. Bu destek aslında Türkiye’yi içinden çıkamaz bir duruma sokmak, yıpratmak, zor durumda bırakarak kendine muhtaç ve bağlı haline getirme politikasıydı.
Ayrıca, Afrin’e Türkiye’yi askeri olarak sokan Rusya’nın diğer amacı ise, Türkiye’yi, Afrin’e sokmadan, ABD askeri gücünün bulunduğu Mimbiç’e yönlendirmekti!
Rusya bu hamleyle, bölgede varlığını sürdürmek isteyen ABD ile Türkiye’yi karşı karşıya getirip, ABD ve NATO ile Türkiye ilişkilerini kırmayı, ABD’yi zor durumda bırakmayı ve Türkiye’yi yalnızlaştırarak kendisine bağlamayı hedefliyor!
Rusya’nın bu hamlesinde bir diğer hedefte de, Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olan diğer muhalif gurupların elinde bulunan İblid’i almak da var.
Rusya satranç hamlelerini çok iyi oynuyordu!
ABD ise, Türkiye’nin Afrin’e girmesiyle, bu bölgede güç haline gelip, Türkiye ile birlikte Suriye’deki Esat yönetimini devirip kendisine bağımlı bir iktidar kurma planlarını uygulamayı düşünüyor.
ABD de oyundaki kendi hamlelerini çıkarlarına uygun yapmaya devam ediyor ve Mimbiç’te Türkiye ile karşılaşmak da istemiyor.
Rusya’nın yanında İran, ABD’nin yanında, başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere İslami devletler var. Tabi ki İsrail ise bölgedeki en büyük askeri gücü!
İsrail Savaş Uçaklarının Suriye tarafından vurulması sonrasında ABD’nin dünyadaki en büyük askeri gücü olan Katar’daki üste alarm vermesi ve bölge ülkelerinin birbirlerine tehditler savurması da, krizin diğer boyutu ve her an dengeleri değiştirebilecek, “B” planlarını sahaya sürecek gerçekliği olarak karşımızda duruyor.
Bundan sonraki hamleyi kim en doğru şekilde yaparsa o daha güçlü konuma geçecek!
Şu anda denge durumu var ve her an kırılabilir.
Ancak oyunun sonunda ne Türkiye için ne de iktidar için olumlu bir durum görünmüyor!
Sonuç ne olursa olsun emperyalizm kazanacak!
* Nami Temeltaş: 1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler öğretmenliği mezunu. 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde siyasi tutsak olarak yattı. Siyasal nedenlerle öğretmenlik yapamadı...