Nami Temeltaş: Hangi Yarandan Başlayayım Yazmaya

Nami Temeltaş yazdı, 'Hangi Yarandan Başlayayım Yazmaya'.... İşte o yazı.

“Ah benim kulpsuz ömrüm

Nerenden tutayım senin”

Barış Çelimli

Her yanın kanıyor!

Nerenden tutsam kopacak.

“Çivisi çıkmış” değimini kullanmanın yetmeyeceği haldesin. Dikiş tutacak çürümemiş kumaşın, çivi tutacak kırılmamış tahtan kalmamış.

Kabuk bağlamaya zamanı kalmamış yaraların kanıyor, kurtlanmış, kokuyor. Dermansız kalmış, diz çökmüş, yıkılmışsın.

Gökyüzünü feryatlar kaplamış, karartmış ama gözyaşları senin için değil!

Bağrına, sarıp, koruyup kollaman gereken evlatlarını gömüyorsun, ölmelerini bile beklemeden.

Sen ki derelerin ve ırmaklarınla, göllerin ve ırmaklarınla, doymaya kıyılmayacak manzaralarınla cennettin, yaşattıklarınla cehennem oldun bize!

Geleceğimizi aydınlık hale getirmenin tek yolu, vazgeçilmezi, temeli olan eğitim sistemi “bozulmuş” demeye dilim varmıyor, yetmiyor, açıklayamıyor, çömüş, dibe vurmuş, bitmiş, tükenmiş! Dünyada, en gerilerde on, bilemedin on beş ülkenin içerisine girmişiz. Bazı alanlarda sondan birinciyiz!

Bu hale gelmiş/getirilmiş eğitimle, gelecekte, gelecek kuşakların mutlu olması, huzur bulması, geleceğimizin aydınlık kalması mümkün mü?

Ekonomi desen içler acısı!

“Dış ticaret açığı” denilen, sattığımızın aldığımızı karşılayamaması halleri her geçen gün büyümekte…

Sattığımız mallarla kazandıklarımız, aldıklarımıza yetmiyor!

Geçmişin “buğday ambarı” olan coğrafyada, tükenmekte olan hayvanlarımıza yedireceğimiz saman bulamıyoruz!

Çok değil, kırk yıl önce fazlalığı nedeniyle satılamayan hayvanlarını satabilmek için riske girip, sınırdan kaçak yollarla yurt dışına götürmek zorunda kalan hayvan sahiplerinin neredeyse hayvanı kalmamış.

Gelinen zamanda, yurt dışından hayvan alımı yapılıyor, et ihtiyacını karşılayabilmek için!

Hayvanlarımıza da saman alıyoruz, yüzümüz kızararak!

Sokağa çıkma yasakları sırasında yapılan operasyonlarda en çok yakılıp yıkılan yerlerden birisi olan ve tarihi geçmişi, barındırdığı medeniyetleri ile tarihi derin dokusu bulunan Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesi, ev sahiplerinin rızaları olmadan yıkılmaya, “biz yıkalım siz mahkemeye verin” denilerek yıkılmaya devam ediyor.

Yıkım kararı, hukuktan önce geliyor!

“Biz devletiz, mahkeme bile bize bir şey yapamaz” deniliyor!

İnsanlar evlerini terk etsin diye elektrik ve su çoktan kesilmiş durumda.

İnsanlar çaresiz, insanlar keder içinde, insanların gidecek yeri, yiyecek lokması yok, insanlar sessizliğe öfkeli!

Yolsuzluk artık yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Bir bakan, “Erkek olan benden sonra yolsuzluk yapsın” diyerek, kendisinden önce yolsuzluk yapıldığını ihbar ve ikrar ediyor! Ediyor da sonuçta yargılama var mı? Yok…

Cumhurbaşkanı da “Affedersiniz, yolsuzluk yapan mı var, kenara koyacağız” diyor!

Yani yolsuzluk var!

Ama yapan kenara koyulacak!

Adalete teslimden bahseden yok. Yargılamadan, hak aramadan, yolsuzluğu açığa çıkarmaktan bahseden yok.

En azından yolsuzluğun resmi kabulü var, çok şükür!

Bir de “Allah’ın lütfü” olan darbemiz de var!

12 yıl “ne istediler de vermedik” dediğimiz cemaat tarafından aldatıldık belki ama direndik, yılmadık, savaştık, çabaladık ve sonunda kazandık!

Yeni, pırıl pırıl, tertemiz iki cemaatimiz oldu!

İsmailağa ve Menzil…

Birisine Sağlık Bakanlığını verdik ki oldukça iyi idare ediyorlar. Hemen, zaman geçirmeden Sağlık Bakanlığının araçlarına logolarını bile koydular.

GVS!

Gavs-ı Sani değiminin kısaltması

Tasavvufta en yüksek mertebeye erişmiş kişi ki bu cemaatin lideridir…

“Komşularımızla sıfır sorun” diyerek çıktığımız yolda, bırakın komşuları, dünyada dalaşmadığımız, sorun yaşamadığımız, anlaşabildiğimiz ülke kalmadı gibi.

40 yıldır kapısını aşındırdığımız Avrupa Birliğine üye olmak bir yana vizesiz dolaşım hakkını bile alamadık. Kapılar bir bir kapanmaya başladı. “Müzakereler bitirilmeli” mesajları ortalığı kapladı.

Bakanımız Hollanda’dan sınır dışı edildi!

En iyi anlaştığımız, İslamiyet’in kalesi Suudi Arabistan bile “kendi işinize bakın” dedi!

Büyük abimiz, dünyanın dayısı, efendisi, kabadayısı, her zaman arkamızda duran Amerika bile sırtını döndü.

Vatandaşımız, cari açığımızı tek başına kapatan, uğrunda önüne yattığımız, koruyup kolladığımız, büyük iş adamımız Reza Zarraf’ı tutukladı!

Yetmedi, devletimizin en büyük bankalarından Halk Bankası genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla da tutuklandı.

Yetmedi, eski Ekonomi Bakanlarımızdan Zafer Çağlayan için de tutuklama kararı aldı hem de Halk Bankası genel müdürü de dahil.

Yetmedi, Cumhurbaşkanımızın korumaları hakkında da tutuklama kararı var!

Yetmedi, Türkiye’ye silah satışı durduruldu!

“Binlerce kilometre uzaktaki Amerika’nın Newyork kentinin Başsavcısı kalkıp bizimle neden uğraşır?” diye sormuyoruz bile.

Kararı, sonucu bekliyoruz.

Kuzey Suriye’den gelecek tehlikelere karşı obüslerle top atışı yaparak!

Yaramız çok.

Kabuk tutmuyor.

Hangisini yazsam diğeri eksik kalıyor.

Hangisinin yarasını tutsam diğeri kanıyor.

Hangisini sarsam diğeri ağlıyor

Yaram derin, yaram sessiz, yaram sensiz, duy beni…

Nami Temeltaş1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler öğretmenliği mezunu. 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde siyasi tutsak olarak yattı. Siyasal nedenlerle öğretmenlik yapamadı.

İlgili Haberler

Köşe Yazısı 'Makale' Haberleri

Ali İhsan Alınak'ın Kaleminden.. CHP'de Değişim ve 'Beklenti'
Ali ihsan Alınak | 'Koruma Kurulu' Kapanıyor mu?
Settar Kaya’nın Kaleminden, Kars’ın ‘Çöp Sorunu'