Acı çekerek yazı yazmak kadar zor bir şey yoktur. İçiniz daralırken yol gösterici olabilir misiniz? Çelişkiler yumağı haline gelen yaşam, çekilmez halde.
Avuçlarımızın içinden kayan bir yaşam ve bir dünya... Bunu varlıktan yokluğa sürükleyen densizliğimiz ve vurdumduymazlığımız değil mi?
Son dönemin gündem maddesi; ne seçimler, ne de Çankaya… Asıl gündem maddesi rezaletin daniskası olan “SUSUZLUK”…
Türkiye hızla çölleşmenin eşiğinde!
Kansere yakalanmış umutsuz bir hastanın son dönemindeki açıklamalar gibi “Tevekkül” ve yakarışlar. Bilimsel olgudan uzak olan bu tarz yaşam ve yönetim biçimi iflas etmiştir.
Sorun yönetenlerde mi? Bizde mi? Sorgulanması gereken bir durum.
Bazen kolaycılık yaparcasına müdahale haklarımızı kullanmadığımız oluyor. Hani bireydik, birey olarak haklarımız vardı. Türkiye 84 yıllık yaşamının en talihsiz dönemlerinden birini yaşarken, utanç duymamamız için gereken bir durum görünmemekte. Sabırlı olmak intihar gibi bir şey, sorgucu olmamak doğaya kurşun sıkmak gibi!
İdari ve yönetsel öngörüsüzlük, geleceğimizi karartan en büyük felaket değil mi? Adını söylemekten çekindiğimiz bazı kişilerin bizi istedikleri gibi şekillendirmelerine izin verdiğimiz zaman geleceği de yok ettik aslında.
Popülist yaklaşımların prim yaptığı, göz boyama temelindeki belediyecilik ve ülke yönetme modeli; büyük kentleri içinden çıkılamaz bir şekilde KAOS ortamına sürüklemiştir. Tatil ve dua çözümleri…
Ne yaptıklarını bilmeyen, kendi gibi düşünmeyenleri ÖTEKİ gösterme kolaycılığına kapılanlar; yok olmaya mahkûmdurlar. Denile bilinir ki o kadar zaman yok. Acil çözüm üretmek lazım.
Batı da susuzluk, doğu da sel(!) Çelişkiler içinde yok edilen gelecek.
“Doğduğun yerde doymamanın” GÖÇ’ü tetikleyen etkisi ile birlikte yığın cinneti psikolojisini benimseyen büyük şehirler. Kentlerin plansızlaşması, mega köylerden öteye gitmeyen durumu.. Plansız, kimin ne yaptığının denetlenmediği bir mekanizmanın etkisi ile, binlerin kaynaklarını milyonlara sunmak gibi geri bir düşünce tarzı ile kentleri yönetmek.
Ülkenin yer altı su kaynaklarını hallaç pamuğu gibi dağıtan SULU TARIM rezaleti.
Ardından KURAKLIK…
İçme suyu şebekelerinin eski ve yetersizliği tam bir komedi... Orman arazileri ve su havzalarında ki yapılaşmalar. Kimi kaçak kimi göz yumarak yağmalanan alanlar.
Peki, ne yapabiliriz? Belediyelerin ve meslek örgütlerinin acil eylem planı geliştirmesi gerekiyor. Zaman ne çok geç, ne de henüz her şey bitmiş değildir! Öngörüsü netleşmiş, bilimsel altlığı olan çözümleri üretip, bu doğrultuda politikalar geliştirmek zorundayız.
Diğer şekilde, rüzgârda savrulan yapraklar misali paçavraya çevrilmiş yaşamların sahibi oluruz.
06.08.2007 Kars