Ertuğrul Günay: Bağımsızlık Girişimleri ve Türkiye

Ertuğrul Günay yazdı, 'Bağımsızlık Girişimleri ve Türkiye' .... İşte o yazı.

Etnik nedenle ayrılma çabaları bu çağda doğru bir arayış olarak görünmese de, bunu önlemenin yolu kuvvet kullanmak değil, ülkeyi yaşanır hale getirmektir.

25 Eylül'de Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde (IKBY) yapılan bağımsızlık oylamasının hemen ardından, geçen hafta da İspanya'nın Katalan Bölgesinde benzer bir referandum yapıldı.

İspanya Krallığının 17 özerk bölgesinden biri olan Katalonya (Cataluna) İspanya'nın en gelişmiş bölgesi olarak biliniyor. Dünya turizminin özel kentlerinden biri sayılan Barcelona da bu bölgede yer alıyor.

Katalanlar, 18. yüzyıldan bu yana İspanya birliği içinde. Buna karşın Madrid Hükümeti ile politik gerginliklerinin tarihi de eskiye dayanıyor. Merkezi otoritenin her güçlendiği dönemde Katalan dili yasaklanmaya çalışılmış.

Bu baskılar ve yasakçılık girişimleri 1930'lardaki İspanyol İç Savaşının önemli nedenlerinden biri olarak hatırlanıyor.

1975'de General Franco'nun ölümünden sonra yasaklar büyük ölçüde kalktı. Ama tarihen kendini İspanyol olarak görmekte zorlanan Katalanlar, bu kez ekonomik gelişmişliğin verdiği özgüvenle, çeşitli krizler yaşayan İspanya'dan ayrılmak istiyorlar. Bu yolda birinci adım olarak ilk bağımsızlık referandumunu 2014'te yaptılar.

BAĞDAT, MADRİD VE LONDRA

Gerek Irak'ta, gerekse İspanya'da referanduma katılım oranı %70'lerin,  bağımsızlığı destekleyenlerin oranı ise %90'ların üstüne ulaştı. Bağdat ve Madrid yönetimleri bu referanduma -bekleneceği gibi- olumsuz tavır aldı. Bağdat olumsuz tavrını sert demeçler ve tehditlerle sınırlı tutarken, Madrid oylama günü işi polisin şiddet kullanmasına kadar götürdü; 900 kişi yaralandı.

Oysa, 2014'de İskoçya'da yapılan bağımsızlık referandumunda Londra Hükümeti daha farklı bir tutum izledi. Başbakan Cameron kampanyada kendi tezlerini anlatmakla yetindi. Sonuçta %85 katılımla gerçekleşen oylamadan %55'le birlik kararı çıktı, ayrılma tezi kaybetti. Buna karşılık Başbakan Cameron, İskoç Özerk Meclisinin yetkilerini kısmayı değil, genişletmeyi va'detti.

21.Yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden milliyetçiliğin yükselmesi, ülkelerin etnik nedenlerle bölünmeye çalışılması, tarihin kötü bir tekrarı gibi. 100 Yıl önce yaşananlardan insanlığın yeterince ders çıkarmadığını görmek, gerçekten umut kırıcı. Gerçi bu umut kırıklığı yeni değil. Geçen yüzyılın sonunda Balkanlarda yaşananlar, ders çıkarmak şöyle dursun, dünyanın daha da acımasız bir hesaplaşma açlığı içinde olduğunu hepimize öğretmeye yetmişti.

KAPİTALİZMİN YARATTIĞI KÖRLEŞME

İdeolojik bölünmelerin ortadan kalkması, kapitalizmin neredeyse tek doğru gibi yeryüzünü ele geçirmesi insanlığın sorunlarını çözmüyor. İnsanlar eşitsizliklerin, adaletsizliklerin nedenlerinin sınıfsal temellerini görmekten uzaklaşınca, etnik ve dinsel çözümler aramaya itiliyor. Bu arayışın sorunları çözeceğini söylemek ise zor, giderek olanaksız.

Bütün bunlara karşın, ülkelerin kendi içlerindeki sorunları şiddet ve kaba kuvvet kullanarak bastırmaya çalışması da, kabul edilebilir bir yöntem değil.

Üstelik bu yöntemler, ayrılma isteği taşıyanların düşüncelerini sonlandırmaya, kuvvet kullanan tarafa bağlanmalarına yetmiyor. Tam tersine duygu ortaklıkların azalmasına, aidiyet duygusunun zayıflamasına yol açıyor; önce duygusal, sonra eylemli kopuşu hızlandırıyor.

O nedenle, bu tür girişimler karşısında takınılacak tavır kuvvet kullanmaya, şiddete, silahlı yöntemlere dayalı bir güç gösterisi olmamalı. Bu tür gösteriler taraflar arasında diyalog ve uzlaşma köprülerini tümüyle ortadan kaldırabilir. Bölünmenin de ötesine varan, geleceği ipotek altına alan yeni ve köklü düşmanlıkların doğmasına, giderek iç boğazlaşmaya yol açabilir.  Eski Yugo-slavya'da yaşananlar, bu alanda tekrarından sakınılması gereken bir utanç sayfası olarak hafızamızda tazeliğini koruyor.

ANKARA NE YAPMALI?

Bağımsızlık referandumları konusunda Türkiye'nin temkinli, yapıcı, yatıştırıcı dil kullanmasında yarar var. Irak Kürt Bölgesinde yapılan referandum, sonuçta Irak'ın toprak bütünlüğünü sonlandırmayı amaçlayan bir adım, Türkiye'nin değil. Irak'ın bütünlüğü ise, onyılı aşkın bir süredir sadece kağıt üzerinde. 1990'lardan, hele 2000'lerden sonra bu yapay bütünlüğün temellerinin sarsıldığını, sürdürülmesinin imkansız hale geldiğini görmek için biraz bölgeyi bilmek ve akılla irdelemek yeter.

Merkezi otoritesi tümüyle yok olmuş, kendi içinde yoğun mezhep çatışmalarına girmiş, dağılan ordusunun bir kesimi radikal dinci örgütlere katılmış bir ülkede, Kürtleri her ne pahasına bu birliğin içinde tutmaya zorlamak, gerçekçi ve sonuç alıcı bir tutum olamaz.

Elbette bağımsızlık yolunda atılan adımların bölgede yeni sorunlar yaratmaması, tartışmalı yerleşimlerde emrivakilere yönelinmemesi, diyalog ve müzakerenin tek yöntem kalması ve bağımsızlığın çoğulculuğu yok eden yeni bir etnik egemenliğe dönüşmemesi konusunda öneri ve uyarılar yapılabilir ve tüm taraflara yapılmalıdır. Bu tür uyarılar ve yapıcı diyaloglar, bölgedeki yeni oluşumlarla hasım olmak yerine dost, giderek hami olmanın yollarını açabilir.

Ancak bu yolda atılan adımları, bir halkın süreç içinde gelişen doğal iradesi saymak yerine, uluslararası istihbarat ve çıkar örgütleriyle bağlantılandırmak haksızlığın ötesinde onur kırıcı bir söylemdir. Kaldı ki, Kürtlere karşı bu iddiaları ileri sürenlerin, bugün toprak birliğini savundukları ülkelerin, dünya savaşında -Lawrens gibi- ünlü istihbaratçıların gayretlerinin sonucu olduğunu hatırlayacak kadar tarih bilmeleri de gerekir.

Türkiye, komşu topraklarda atılan bu yolda adımlar karşısında kendi birliğini ve bütünlüğünü korumak istiyorsa, bunu Ortadoğu'nun eskimiş rejimleriyle askeri ittifaklar ve ortak girişimler yaparak sağlayamaz. Bunu sağlamanın yolu bölgedeki bütün ülkelerden daha sağlıklı bir ekonomi ve işleyen gerçek bir demokrasi kurmaktan geçer.

Dünya örnekleri doğru yöntemin bu olduğunu öğretiyor.

Köşe Yazısı 'Makale' Haberleri

Ali İhsan Alınak'ın Kaleminden.. CHP'de Değişim ve 'Beklenti'
Ali ihsan Alınak | 'Koruma Kurulu' Kapanıyor mu?
Settar Kaya’nın Kaleminden, Kars’ın ‘Çöp Sorunu'