Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik açılan Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık'ın da aralarında bulunduğu 20 sanıklı davanın 8. duruşması ikinci gününde görüldü. Mahkeme heyeti, tutuklu olarak yargılanan Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay hakkında "örgüte yardım” suçlamasından 7 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası ve tahliyesine karar verildi.
Orhan Erinç hakkında 6 yıl 3 ay, Murat Sabuncu 7 yıl 6 ay, Kadri Gürsel hakkında 2 yıl, Güray Öz hakkında 3 yıl 9 ay, Musa Kart hakkında 3 yıl 9 ay, Aydın Engin hakkında 7 yıl 6 ay, Hikmet Çetinkaya hakkında 6 yıl 3 ay, Ahmet Şık hakkında da 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Ayrıca Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara ve Önder Çelik’e 3 yıl 9 ay, Ahmet Kemal Aydoğdu’ya 10 yıl, Emre İper’e 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Turhan Günay, Bülent Yener ve Günseli Özaltay hakkında beraat kararı çıktı. Ceza alan tutuksuz sanıklara adli kontrol uygulanmasına karar verildi.
Dünkü duruşmada sanıkların tümü esas hakkındaki savunmalarını yapmıştı. Bugün sanık avukatlarının beyanlarıyla duruşma devam etti.
Duruşmada Avukat Duygun Yarsuvat'ın savunmasından satır başları şöyle: Sıradan bir dava değil bu dava siyasi niteliktedir. Neden? Çünkü hukuk dışında her şey var bu davada. Ceza hukuku prensipleriyle halledebileceğimiz hiçbir şey bu iddianamede yer almamaktadır. Cumhuriyet gazetesini susturmak için hukuk bu davaya alet edilmiştir. Bu dava soruşturma safhasından başlamıştır. Dosyanın içeriğine baktığımızda "resen soruşturma başlatma tutanağı"nda bir keyfilik görüyorsunuz. 18.07.2016 tarihini taşımasına rağmen 7'nin üstü çizilip 8 yapılmış ve paraflanmıştır. Bilirkişi Ünal Aldemir, Tayyip Erdoğan hayranıdır. Ardeşen Yuksek Okulu'nda okutmandır. Aldemir'in kim olduğunu internete girdiğiniz zaman görebilirsiniz. Bu bilirkişi açık kaynaklardan bilgi toplamış, polisin görevi olan, bir polis görevlisi olarak iftiharla 10 gün içinde bu raporu hazırladığını söylemiştir. Bilgisayar mühendisi olduğunu söyleyen, kendine göre iletişim ustadı olan bir kişidir. Bilirkişi Ünal Aldemir gazete manşetlerini okumuş, manşetlerin altında yazanları okumamıştır. Bilirkişi manipülasyon iddiasında bulunmuş, manipülasyonun ne olduğunu anlatmıştır. Oysa bu dava bir algı operasyonu ve manipülasyondur. Bu şahsın hiçbir akademik titri yoktur. Hiçbir çalışması yoktur. Hiçbir eseri yoktur. Ama bir vasfı vardır ki Bilal Erdogan'ın vakfında üyedir.
Diğer bilirkişi Ahmet Keçeci de Marmara Ü. İktisat Fak. mezunu yeminli murakıptır. Onun raporuna bakınca bir polis fezlekesiyle karşılaşırsınız. Hatta o kadar ileri gitmiştir ki kurucusu olduğu Ceza Hukukçuları Derneği'nin kurucularının araştırılmasını istemiştir.
Akın Atalay'ın kurucuları arasında olduğu derneğin araştırılmasını istemiştir. "Yayın faaliyeti dolayısıyla yardım etmiştir" diyor. Ama o konuda bir araştırma yoktur. Ceza hukukunun temel prensibi olan suçta ve cezada hukukîlik ilkesi bu davada gözardı edilmiştir. Ceza Kanununda yer almayan bir tabiri dava konusu yaparak iddianamede belirtmek Türk Ceza Kanunu yardımı maddi bir yardım olarak tanımlar, yardımın ne olduğunu tayin etmek için bunu ceza kanununda aramak lazımdır. Yoldan geçenlere karanfil atmak dahi suç anlamına gelebilir. Muktediri mutlu etmek için ceza kanununu değiştiremezsiniz.
Gayrimenkullerin düşük fiyatla satıldığı iddia edilmiş ancak yapılan araştırmada düşük fiyata satılmadığı ortaya çıkmıştır. Bu, kamuoyu önünde "sen para yedin" demek amacıyla yapılmıştır ama bu iddia da fos çıkmıştır. Yargıtay'ın bu yönde yakın tarihli bir kararı vardır. 8 Mart 2013 tarihli kararında 'bu gibi hallerde Basın Kanunu hükümleri uygulanmalıdır' demiştir. Bu da Cumhuriyet gazetesi ile ilgilidir. İddianame şahit beyanlarına dayanmıştır. Şahit beyanlarıyla suçlayabilir misiniz? Görgü şahitleri olmadıkça suçlayabilir misiniz? 'Ben görmedim ama duydum' derse birisi 'Duygun Yarsuvat bir adam öldürdü' denirse beni yargılayabilir misiniz? Yayın politikasını beğenmiyorsan gazeteyi okumazsın olur biter. Ama bu sebeplerle "terör örgütüne yardım ediyor" diye cezalandırmanın ceza hukukunda yeri yoktur.
O tarihte 22, 23 yaşındaki bir kişinin, hiçbir hukuki formasyonu olmadan, bilirkişi diye hazırladığı fezlekeye böylesi bir dava dayandırılamaz. Dinlenen şahitler pek bir şey söylememiştir, soruşturma evresinde, savcılık önünde verdikleri ifadelerde konuşmuşlardır ama daha sonra konuşmamışlardır. Esas hakkındaki mütalaa ilginç bir mütalaadır. AİHM 6. ve 10. maddesinden bahsedilmektedir. İlginçtir ki iddianamede ifade edilen mahkeme kararlarının biri hariç tümü Türkiye aleyhine verilmiş kararlardır. Hepsi düşünce ve ifade özgürlüğünü koruma amaçlı kararlardır. Bu kararlarla AİHM tüm dünyaya örnek olabilecek bir kararla basında ifade edilen görüşlerin çok ağır hatta kırıcı olabileceğini ancak demokratik toplumlarda buna tolerans gösterilmesi gerektigini ifade etmiştir. Benim gazetemde çıkan yazıları incelemeden, 'kırıcı mı, değil mi' araştırmadan, 'suç işlemeye yöneltiyor mu değil mi' araştırmadan bu davanın açılması yanlıştır.
Savcı Murat İnam kendini kurtarmak için böylesi bir iddianame hazırlamak zorunda kalmıştır. Şimdi Ankara'da yargılanmaktadır. 'Sen kaptansın, en son sen çıkarsın' dediniz. 564 gündür burada hürriyetinden yoksun. Akın Atalay ne yaptı? Birisini mi öldürdü ya da birisinin ırzına mı geçti? Cumhuriyet gazetesini yayınlayan vakfın yöneticisi oldugu için burada örnek olarak cezalandırılmak isteniyor. Hayatın bir cilvesi olarak iddianamede Cumhuriyet gazetesi ve çalışanlarının suç işlediğini söyleyen, bu mahkemenin savcısı, birkaç yıl önce Cumhuriyet aleyhine Gülen'e hakaret gerekçesiyle ceza istemiştir. Şimdi Gülen'e yardım için ceza istemektedir.
Diğer basın organları ya satın alındı ya da susturuldu. Demokratik hukuk devletinden bahsetmeye imkanımız kalmadı. Bu dava öylesine kurgu bir dava ki duruşmalar devam ederken bir takım belgelerin duruşmaya geldigini gördük, kimin tarafından gönderildiğini gördük. Duruşma başlayıp koğusturma aşamasına geçildikten sonra yeni delil gelebilir mi? Gelebilir ancak yeni delilin gelmesine mahkeme başkanı reesen veremez. Mahkeme kabul ya da red edebilir ama gerekçe göstermek zorundadır. Osman Kavala ile ilgili bir soruşturma sırasında onun telefonundaki bilgiler bu davaya gönderilmiştir. Savcının talep etmesi, mahkeme heyetinin de bunu uygun görmesi ve müdafilere sorması gerekiyordu. Bu hak yeni Ceza Muhakemesi tarafından kaldırılmıştır. Ancak taraflar talep edebilir, mahkeme kabul/ret edebilir ama gerekçe göstermek zorundadır. Mahkeme sürerken Osman Kavala ile ilgili bir soruşturma sırasında Kavala'nın telefonundaki bilgiler bu davaya gönderildi. Bunun mahkemeye gelebilmesi için savcının talep etmesi ve mahkeme heyetinin uygun görmesi, müdafilere sorulup ne diyorsunuz denmesi gerekiyordu. Boyuna belge/bilgi geldi, siz de okuyup dosyaya koydunuz. Nasıl geldi bu bilgiler? Kavala yeni gözaltına alınmıştı. Polis ifadesine avukat arkadaşlarımız gitti, o ifadeler buraya geldi. Yani diyorsunuz ki 'sen burada boşu boşuna konuşuyorsun' ama en azından kayıtlara geçiyor. Yani diyorsunuz ki "Sen burada boşu boşuna konuşuyorsun" ama en azından kayıtlara geçiyor.
Ceza Muhakemesi Kanunu böyle düzenlemişken iddianame savcısı polisin verdiği delilleri nasıl buraya gönderebilir. Çünkü müktediri memnun etmek ve ona iyi görünmek için böyle yapmıştır. Bu iddianameye ve içindeki bilgilere itimat etmeyin. Bu iddianameyi esas hakkında mütaala olarak sunun cumhuriyet savcısının taleplerine itimat etmeyin. Eğer deliller yoksa mahkemenin iddianameyi iade etme hakkı vardır. İddianamede yer alan sanık isimleriyle, olay ile ve ekte yer alan deliller ile bağlıdır. Nitekim duruşma başlamadan 5 gün önce sanık ve müdafilere delillerinin olup olmadığı sorulur.
İddianamede Aydın Engin ve Murat Sabuncu'nun Abant toplantılarına katıldığı söyleniyor. Bakın kimler katılmış: Burhan Kuzu, Cemil Çiçek, Hüseyin Gülerce, Fehmi Koru. Bunlar 1997'den beri yapılan toplantılardır. Niye o zaman yasaklamadılar? Biz o toplantılar katılmadık ve tasvip etmedik ama cezalandırıldık.
Gazete 'Hocaefendi' demediği için cezalandırıldı, şimdi de Hocaefendi'nin yanında olduğu için cezalandırılmaya çalışılıyor. AİHM sözleşmesinin 10. maddedisinin imha edildigi paramparça edildiği bir davadır bu. Osman Kavala'dan sonra Doğan Satmış ile yapılmış bir röportaj mahkemeye sunuldu. "Beni işten attılar" dedi. Yani? Daha sonra kendisi ifade verdi.
Ceza hukukunu bir sopa olarak kullanan muktedirin sonucudur bu davalar. OdaTV, Ergenekon, Deniz Kuvvetlerine yönelik casusluk davası, Cumhuriyet davası ve Sözcü davası, kendisinin hoşuna gitmeyen basın organlarını cezalandırma davasıdır. Heyetinizden adil ve dürüst bir karar bekliyoruz, sadece ben değil herkes bekliyor. Bir tek tutuklu var, Akın Bey, dolayısıyla tüm sanıkların beraatini istiyoruz.
GAZETECİLER SON SÖZLERİNİ SÖYLEDİ
Avukatların savunmalarının ardından sanıkların son sözlerine geçildi.
İlk sözü tutuklu Akın Atalay aldı: Heyetin kararı ne olursa olsun bilinmesini isteriz ki Cumhuriyet gazetesi ve biz Cumhuriyetçiler kötülüğe karşı direnmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Kadri Gürsel: Gazeteci olduğumuz için tutuklandık. Önümüze çürük, boş ve mesnetsiz bir iddianame geldi. Uzun tutukuluk bir infaza dönüştü. Adil yargılanma hakkımız ihlal edildi. Savunmamda mesleğimi savundum ve bana göre saçma olan iddialara cevap verdim. Şimdi siz zor bir karar vereceksiniz. Çünkü içinde hiçbir delil olmayan dosyalara bakarak karar vereceksiniz. Demek oluyor ki aklınıza ve vicdanınıza sığınarak karar vereceksiniz. Böyle yapacağınıza dair inancım var, bu inancım nedeniyle pişman olmak istemiyorum. Biz buradan başımız dik olarak gideceğiz ve mesleğimizi yapmaya devam edeceğiz. Ben ve tüm arkadaşlarım için beraat talep ediyorum.
Güray Öz: Bu davada gazetecilik yargılanıyor; ki bu zor bir iştir. Cumhuriyet gazetesini terör örgütüyle ve FETÖ’cülükle suçlamak insan aklıyla alay etmektir. Umarım böyle yapmazsınız. Çünkü bu aydınlara yakışmaz.
Murat Sabuncu: Özgürlük çok güzel bir şey, insan değerini kaybedince anlıyor. Cumhuriyet gazetesi de gazeteciler de her koşulda doğruları söyler ve hep böyle yaptık. Gazetecilik suç değildir.
Turhan Günay: Gazetecilik suç değildir.
Aydın Engin: Bana sizde James Bond ruhu var demiştiniz, ben bunu iltifat olarak anlamıştım. Ama düşündüm ki o majesteleri adına çalışıyordu, ben halk adına çalışıyorum. Burada halkın haber alma özgürlüğü yargılanıyor. Size de halkın haber alma hakkını savunmak düşüyor, zor bir görev, size yardımcı olamayacağım, tek başınıza yapacaksınız. Hoşçakalın.
Hikmet Çetinkaya: Fethullah Gülen’in kim olduğunu ve amacını Cumhuriyet gazetesinde yıllarca yazdım. Gülen’e yardım etmekle suçlanıyorum ve hepsini reddediyorum. Gazetecilik suç değildir. Asıl suç şeriat düzeni kurmak istemektir.
Bülent Yener: Son sözüm yok!
Orhan Erinç: Son sözümü avukatlarımız için söyleyeceğim. Onlara çok teşekkür ediyorum.
Mustafa Kemal Güngör: Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma yapılmış demektir. Aylardır yapılan bu haksızlığa son verin. Montesquo, "Bir kişiye yapılan haksızlık, tüm topluma yapılan tehdittir" der. Adaletin olmadığı ülkede hiçbir şey yok demektir.
Ahmet Kemal Aydoğdu: En çok özlem duygusu ağır basıyor. Kızıma olan özlemime son verin.
Emre İper: Benim son sözümü Aşık Veysel söylemiş: "Hakikat yok hürriyet var bu yolda."
Ahmet Şık: Bu daha başlangıç diyerek başlıyorum. Siyaset, bürokrasi ve medyanın kimi mensuplarından oluşan bir çetenin hayata geçirdiği bu komplonun amacı en başından beri belliydi. Tüm yaşamı boyunca hukuksuzlukların hak ihlallerinin karşısında duranlar adına ilk günden bu yana söylediğimizi tekrarlayarak bu çeteye ve benzerlerine hak ettiği yanıtı verelim o halde: Asıl siz teslim olun.
DURUŞMAYA ARA VERİLDİ
Mahkeme heyeti, kararını açıklamak üzere duruşmaya ara verdi. Saat 21.20’de, izleyiciler, sanıklar ve avukatlar salona alındı.
Can Dündar ve İlhan Tanır’ın dosyaları ayrıldı. Bülent Yener ve Günseli Özaltay hakkında beraat kararı verildi. Akın Atalay, “güveni kötüye kullanmak” suçlamasından beraat, “örgüte yardım” suçlamasından 7 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Orhan Erinç hakkında 6 yıl 3 ay, Murat Sabuncu hakkında “terör örgütüne yardım” suçlamasından 7 yıl 6 ay, Kadri Gürsel, hakkında “terör örgütüne yardım” suçlamasından 2 yıl 6 ay, Güray Öz hakkında “örgüte yardım” suçlamasından toplam 3 yıl 9 ay hapis cezası, Musa Kart, hakkında “terör örgütüne yardım” suçundan 3 yıl 9 ay, Aydın Engin hakkında “terör örgütüne yardım” suçundan 7 yıl 6 ay, Hikmet Çetinkaya hakkında “terör örgütüne yardım” suçundan 6 yıl 3 ay, Ahmet Şık hakkında “terör örgütüne yardım” suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara, Önder Çelik hakkında “terör örgütüne yardım” suçundan 3 yıl 9 ay, Ahmet Kemal Aydoğdu hakkında 10 yıl, Emre İper hakkında 3 yıl 1 ay 15 gün hapis kararı verildi. Turhan Günay hakkında iki suçlamadan da beraat kararı çıktı
7 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası alan Akın Atalay’ın tahliyesine karar verildi. Mahkumiyet alan tüm tutuksuz sanıklara adli kontrol uygulanmasına karar verildi.