Yıllardır yürüttüğü çalışmalar sonucu keşfettiği "öykü anlatılcılığı" ile bölgenin kültürel zenginliğini kuşaklara anlatmayı amaçlayan Kars Digor Dağpınar (Bazarcıx) beldesi eski Belediye Başkanı Avukat Ayhan Erkmen, PolitiKARS.com'un sorularını yanıtladı.
İşte "Siyo û Zelîxan | Siyo ve Zelixan" öyküsüne dair o söyleşi...
- Öykü okumak nerden geldi aklınıza?
Ben Dağpınar/Bazarcıxlıyım ve çocukluğumun ilk yıllarında elektrik yoktu. ‘Köy odası kültürü’ ile yetişen şanslı kuşaklardanım; Aile/köy büyüklerinin odası misafirsiz olmazdı. Ve sohbetlerini her zaman keyifle dinlerdim. Tarihi meseleler, öyküler, masallar anlatılır, dengbejler stran söylerdi. Mayamı buradan aldım desem yeridir. Ve tabi ki radyo: Erivan’dan yayın yapan Erivan radyosunun Kürtçe servisi günde yarım saat yayını ile dinleyenleri kendisine aşkla bağlıyordu. İbadet eder gibi huşu içinde dinlerdik radyoyu.1957 yılından beri yayında olan bu radyo müthiş zengin bir bellek oluşturdu ben de. Ve TRT radyosunun Cuma günleri sabah saat 7 de yayınladığı radyo tiyatroları; her Cuma onları dinlemeden okula gitmezdim. Aldıklarımla ben de çocukluğumdan beri öykü anlatır oldum.’Çîrokbêj im’ masal anlatıcısıyım yani. Masalların ruhu tedavi ettiğine inanıyorum.
- Siyo ve Zelixan öyküsüne gelirsek, gerçekten yaşanmış mı?
Evet tabi ki,1900 yıların başında Dağpınar da geçiyor. Konusunu kısaca paylaşacak olursam; beş kardeşin ortancası Siyo çok genç yaşta verem hastalığına yakalanıyor. Tabi hastane, doktor yok. Beşkardeşte evlidirler. Siyo da komşu köy Yemençayır’dan Zelixan ile evli. Evliliklerinin onuncu yılı olmasına rağmen çocukları olmamış. Aile zamanında siyo’yu evlendirmeye çalışsa ve buna Zelixan da razı gelse de Siyo Zelixan’a kuma getirmez. Yörenin en güzel kadını olan eşi Zelixan’ı çok sevmektedir. Zelixan uzun boylu kumral ve yeşil gözlüdür. Siyo da dağ gibi bir adam. Ama hastalık Siyo’yu yiyip bitirir, bir avuç kalır Siyo.
Bir gün Zelixan ile odada yalnız oturunca dışarıdan kadınların kavga sesi gelir. Siyo’nun kardeşlerinin eşidir bunlar. Siyo Zelixan’a kavganın sebebini sorar, Zelixan ağlar cevap veremez. Siyo ‘ağlama’ der ‘kendimizi kandırmayalım ben öleceğim, bizim çocuğumuz olmadı, bekâr kardeşimde yok sen hangisine kuma olacaksın diye kavga ediyorlar. Hiç üzülme ben kardeşime söyleyeceğim, yarın evimizi yüklesinler seni de alsınlar baban gile götürsünler. Zelixan ağlar ‘ne diyorsun Siyo, Allah korusun ne ölümü, ölüm bana gelsin, hem ne dediğini kulağın duyuyor mu, ne babası, ne evi ben seni bırakır nereye giderim Siyo’ der. Siyo ‘sen dile düşecek kadın değilsin sen gitmezsen benim yaralı ruhum yaralı bedenimi terk etmez, can çekişirim’ der. Zelixan’ın ağlama sesine Siyo’nun abisi Halit gelir, Zelixan’a ağladığı için kızar, Zelixan durumu anlatır, Abi de yalvarır ikna edemez, köyün yaşlılarını çağırır, onların söylemesi de fayda etmez. Siyo Nuh der peygamber demez. Son isteği, o gece Zelixan ile yalnız kalmaktır. O gece sabaha kadar Siyo ateşler içinde yanar Zelixan ateş gibi yanan ayaklarını ovar, derin derin öksürür kan kusar Siyo, şafak attığında abisi gelip hazırlık tamam der, Siyo Zelixan’ı da tüm itirazına rağmen hazırlığını yapması için gönderir, bir süre sonra gelip Zelixan da hazır derler, Siyo ‘beni dışarı çıkarın Zelixan’ın gidişini izleyeyim’ der. Eriyip bir avuç kalan dağ gibi Siyo’yu abisi kucaklayıp dışarı çıkarır. Olaydan haberdar tüm köy halkı toplanmıştır kapıya, sanki Siyo’nun cenazesine gelinmişçesine herkes ağlamaktadır. Zelixan gelip yine ayaklarına kapanır ‘kapındaki köpeğin olurum gönderme beni Siyo, gönderirsen yaşayamam ölürüm Siyo’ der. Ama Siyo kararından dönmez, araba hareket eder, Zelixan binmiştir.
O gece hastalığı ağırlaşır Siyo’nun ve sabaha doğru saat üçte ruhunu teslim eder. Sabah sela okunur, köylüler toplanır yine, Siyo’nun bedenini soğuk teneşire yatırırlar, aşağıdan bir atlı girer köye taziye yerine gelir atından iner dizginlerini bir çocuğa verir, gelip Siyo’nun abisinin elini öper ‘sizinde başınız sağ olsun bizim de halam Zelixan sabaha doğru saat üçte öldü’ der. Ayrı köylerde aynı anda ruhlarını teslim etmişlerdir.
- Gerçekten de çok trajik, peki başka öyküler var mı sizde?
Evet tabi ki, ben de yüze yakın öykü var desem emin olun mübala olmaz. Hepsi yaşanmış hepsi bu coğrafyanın yaşanmışlıkları; aşk, acı, mertlik öyküleri, bunun yanında taşın, kuşun atın yani doğanın öyküleri…
- Ne yapmayı düşünüyorsunuz bu öyküleri?
Benim daha önce iki kitabım yayınlanmıştı, birisi 2003 yılında aramızdan hakikate yürüyen Av. Abdurrahman Alaca abimizin 1960’lardan beri yazdığı şiirlerinin de olduğu biyografi çalışması idi, 2005 yılında yayınlamıştık. Diğeri de naçizane benim yazdığım şiirlerimin yer aldığı ‘Şev Û Deng’ yani gece ve ses şiir kitabımdı.
Bu öyküleri de bir yandan basıma hazırlıyorum, bir yandan video öykü olarak paylaşmak ta istiyorum, malum insanlar artık okumaktan çok kısaca dinlemek istiyorlar bunun içinde youtube da ‘Ayhan Erkmen’ ismi ile bir kanal da açtık. Burdan amatör paylaşıyoruz.
Ve en büyük düşüm, diyar diyar, şehir şehir, köy köy dolaşıp öykü/masal anlatmak. Yeter ki insanlar masal dinlemek istesin, ben canla başla toplumsal hafızamız olan masalları onlara anlatmaya her zaman hazırım. Bunun için sanaldaki hesaplarımdan mesaj atmaları kafi misal herhangi bir köy, malum ramazandır da gel bize bir gece masal anlat derse başım gözüm üstüne biner giderim, heybemdekini ikram ederim.
- Son olarak ne demek istersiniz?
Masal dinletilerinde görüşmek üzere sevgi ile kalın.