HDP Kars Belediye Eş Başkan adayı Bilgen: “AKP’nin çekilmesinden sonra hesaplar ters döndü. Onlar Ankara’da karar verildiği gibi, AKP seçmeninin topyekün MHP’ye oy vereceğini, yani 2+2’nin 4 edeceğini sandılar. Ama tam tersine iki gündür şehirde bize olan ilgi, bürolarımıza ziyaret akını, sesli araçlarımıza gösterilen ilgi son derece yükseldi.”
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili ve 31 Mart yerel seçimlerinde Kars Belediye Eş Başkan adayı Ayhan Bilgen ile bu seçimlerin siyasal anlamı ve önemi, Kars’taki seçim çalışmaları ve nasıl bir kent yönetimi öngördüğü üzerine SiyasiHaber’den Halit Elçi’ye konuştu.
Bilgen, son anda AKP’nin adayını geri çekip MHP’nin adayını desteklemesini, HDP’nin kazanacağını anlamalarından kaynaklandığını; ama bu kararın tam tersine AKP’ye oy veren Kürt seçmenin HDP’ye yönelmesine yol açtığını söyledi.
31 Mart yerel seçimlerinin genel siyaset açısından anlamı ve önemi nedir?
Öncelikle Türkiye’de yeni sistemin tamamiyle pekişmesi ve kalıcılaşması konusunda son eşikte olduğumuzu ifade edebiliriz. Tek Adam rejiminin, parti devleti anlayışının yargıda, yasama organı üzerinde, sivil toplumda, medyada çok net bir yeni otorite inşasını gerçekleştirdiğini biliyoruz. Geriye sadece yerel yönetim ayağı kalmış durumda. Eğer yerel yönetimlerde de bu ittifak kalıcılaşırsa Türkiye için artık sandığın, seçimin, demokrasinin neredeyse varlığı ve meşruiyeti tartışılır hale gelir. Dolayısıyla merkezileşmiş bir rejimi dengeleyip denetleyebilecek son sübap yerel yönetimlerdir. Dolayısıyla yerel yönetimlerde yeni bir sayfanın açılması, bir itirazın yükselmesi, bir değişim iradesinin ortaya çıkması Türkiye’yi uçurumdan döndürebilir. Yeniden demokratikleşme ve yeniden siyasi dengelerin değişmesi ile birlikte, bir biçimde Türkiye’nin rahat nefes alabileceği, siyasi krizin doğurduğu ekonomik krizden çıkışın önünün açılacağı yeni bir ortam, 31 Mart’la birlikte doğabilir.
Şöyle bir ihtimal de aslında yok mu? İktidarın bu yerel seçimlerde yenilmesi, daha fazla devlet şiddetine başvurulması, daha fazla hukukun çiğnenmesi gibi bir yolu da açamaz mı?
Tabii ki o ihtimal de var. Ama sonuçta seçimler bir meşruiyet yoklaması demektir, özellikle otoriterleşme süreçlerinde. Örneğin Hitler Almanyası için somut, net bir süreçtir. Hem Erdoğan’ın ve İttifakı’nın uluslararası arenadaki karşılığı, hem de içerde toplumsal meşruiyeti açısından seçim önemli bir referandum niteliği taşır. Eğer seçimden yaptıklarının onaylandığı gibi anlaşılabilecek bir sonuçla çıkarsa bunları yapmaya devam edecektir; ama yaptıklarına tepki olarak anlaşılabilecek bir sonuç çıkarsa her halükarda geri adım atmak zorunda kalacaktır.
‘HDP seçmeni sinmiyor, partisine sahip çıkıyor’
Erdoğan’ın, HDP’lilerin belediyeleri kazanmaları halinde seçilenleri görevden alacağını ve yerlerine yine kayyumlar atayacağını dile getirmesi HDP seçmeni üzerinde nasıl bir etki yaratıyor? Örneğin seçimlerin anlamsızlığı tespiti üzerinden sandığa gitmeme gibi bir eğilim var mı?
Hayır! Ben en azından Kars’taki seçmen üzerinden somut, net bir gözlem aktarabilirim: Kars seçmeni bu anlamda Hakkari, Şırnak, Diyarbakır, Van seçmeni kadar keskin, kararlı bir seçmen olmamasına rağmen, seçmen davranışı son derece hızlı değişen bir şehir olmasına rağmen HDP’ye oy veren geleneksel seçmende asla böyle korkudan kaynaklı bir geri adım atma eğilimi veya tepki olarak pasif bir pozisyon alma niyeti gözükmüyor. Aksine bir tepki var. HDP’yi daha fazla sahiplenme, ‘Ne yaparsa yapsınlar irademizi ortaya koyalım’ tavrı çok daha güçlü gözüküyor. Hatta seçmenin şöyle bir eşiğe geldiğini görüyoruz: Özellikle Kars gibi şehirlerde bu önemli bir gösterge olabilir; ilk defa HDP’ye oy vermiş olan seçmenler, yani geleneksel Kürt seçmenin dışında oy vermiş seçmenler, bu yapılanın abartılı bir haksızlık olduğunu, yani bu parti yasalsa, seçime giriyorsa, seçime girmesinin önünde yasal bir engel yoksa sandığa yönelik korku yaymanın, psikolojik baskı kurmanın kabul edilemez bir ayrımcılık olduğunu, bunun için de bu partiye sahip çıkmak gerektiğini dile getiriyor. Özellikle yerel yönetim, belediyecilikte yolsuzluk kaygısı taşıyan çevreler bunu çok daha net biçimde ortaya koyuyor.
Burada şu kıyas çok net yapılıyor: Iğdır Kars’tan ayrılmış bir ilçedir. Ama Iğdır’da şu an yollar, kaldırımlar ve diğer hizmetler Kars’la kıyaslanamayacak bir düzeydedir. Kars 25 yıldır bir şekilde iktidar partileri veya iktidar ortakları tarafından yönetilmiştir ve ama Kars her tarafı çukur, her tarafı çamur, çöpten geçilmeyen bir şehir konumundadır. Dolayısıyla burada insanlar kayyum atanabilir diye bir kaygı ile değil, muhtemel bir durum üzerinden değil yaşadığı gerçeklik üzerinden sandıktaki davranışına karar verecektir.
Örneğin Cumhurbaşkanı ayın 28’inde Kars’a gelecek, muhtemelen MHP adayına destek vermek için… Bu şehirde herkesin en çok konuştuğu şey şu: Belediyede ciddi bir yolsuzluk var; müfettiş raporları, Sayıştay raporları var. Sokakta herkes çok somut, açık konuşuyor. Belediyede yüzlerce kişi işe gelmeden maaş alıyor, aslında başka işlerle uğraşıyorlar… Yine ihaleler AKP çevresindeki kişilere veriliyor ve bütün bu olanlara merkezi hükümet göz yumuyor. Şimdi bu şartlarda Cumhurbaşkanı kendi adayını çekip MHP adayına destek vermek için şehre gelirken karın içerisinde, buzun içerisinde çukur yollara asfalt dökülüyor, dolgu yapılıyor, yama yapılmaya çalışılıyor. Bu bile aslında şehirdeki her şeyi özetlemeye tek başına yetiyor.
HDP'nin Kars Belediye Eş Başkan Adayları: Şevin Alaca ve Ayhan Bilgen (ortada)
‘Cumhur İttifakı HDP’nin kazanacağını anladı’
Kars’ta AKP’nin son anda adayını geri çekip MHP’nin adayını desteklemesini neye bağlıyorsunuz?
Burada aslında tam olarak, doluya koyunca almayan boşa koyunca dolmayan bir denklem var. Kars seçmeni seçim dönemlerinde ne yazık ki daha çok etnik kimlikler üzerinden bir pozisyon almaya zorlanıyorlar, itiliyorlar. Siyasette belediyelerin başarısını ya da başarısızlığını konuşmak yerine, hizmet eksikliğini konuşmak, projeleri konuşmak yerine toplumu kamplaştırarak siyaset yapma eğilimi siyasetçilerin tenezzül ettiği en basit, en kolay, en kestirme yol olarak önümüzde duruyor. Burada yapılan araştırmalarda çok açık arayla bizim önde olduğumuz tespitini AKP kendisi de yapıyor. AKP ile MHP’nin ayrı ayrı girdiği bir seçimden HDP’nin başarıyla çıkacağı çok açık. Dolayısıyla bir güç birleştirme arayışı… Masa başında yapılmış bir operasyondur bu. Sokakta, toplumda ne kadar bir karşılığının olduğunu, çok uzun değil 40 gün sonra hep birlikte göreceğiz. Bu arayış tümüyle kaybetme korkusuna dayalıdır. HDP’nin kazanmaması hesabı üzerinden bir arayıştır. Bunu AKP İl Örgütü de, burada AKP’nin kuruluşundan bu yana çalışmış insanlar da bu durumu kabullenmiyorlar. İki nedenle: Birincisi, AKP’nin oyu MHP’den daha fazladır Kars’ta. AKP kazanabilecek olsaydı bu seçime girer ve geri adım atmazdı. İkincisi de, şehirde çok ciddi biçimde mevcut belediyeye karşı tepki var. Çeteleşme var, hizmet namına hiçbir şey yok. En temel hizmetler verilemiyorken AKP’nin bu işe destek veriyor olması, sadece bu yerel seçimde kaybetmeyi değil, genel olarak AKP’nin şehirdeki saygınlığını, ilişkilerini, gücünü, her şeyini tüketecek bir girişim olarak okunuyor.
‘Kars’ın tarihinde halkların ortak Şûra’sı var’
Kars’ın bir halklar mozaiği olduğu biliniyor. Seçimi kazandığınız takdirde bu halkların sözü ve iradesi il yönetimine nasıl yansıyacak?
Bu şehirde aslında çok güçlü bir tarihi referans var. Yüz yıl önce bir Şûra ile kısa bir süre de olsa yönetilmiş bir şehir Kars. Erken bir Cumhuriyet ilanı var ve şehirde o dönemde yaşayan Ermeniler, Ruslar, Malakanlar, Rumlar dahil olmak üzere ve bugün Kars’ta hâlâ var olan Kürt, Türkmen, Terekeme, Azeri, yerli… bütün bu halkların bir Şûra yönetimi deneyimi var. Sanırım bu deneyim şu anda Türkiye sınırları içerisindeki başka hiç bir şehirde yok. Dolayısıyla burası, sosyolojik olarak farklılıkların bir arada yaşamasına yatkın bir şehir. Farklı inançlar, diller, kültürler birlikte yaşayabiliyor; büyük gerilimler, çatışmalar yok. Burada gerilimi çıkartan ve tırmandıran siyasi hesaplardır. Bu çoğulculuğu, bu çeşitliliği eğer kimseyi dışlamadan, kimseye ayrımcılık yapmadan, kimseye çifte standart uygulamadan karar süreçlerine taşırsanız, taşıyabilirsek hep birlikte, bu siyasette yeni bir sayfayı açacaktır. Bugüne kadar gerilim siyasetini yürütenlerin bütün planları boşa çıkmış olacaktır. Ve insanlar artık daha iyi hizmet alıp almamayı sorgulayacak, daha şeffaf daha katılımcı karar alma süreçlerinin, şehir hangi parti tarafından yönetilirse yönetilsin, gözetilmesini isteyecektir. Ki biz bu anlamda son derece olumlu sinyaller alıyoruz bütün kesimlerden, Parti farkı gözetmeksizin. Artık sorunun kimin Belediye Başkanı olacağı meselesi olmadığını, Kars’ın kaderinin değişeceğini, Kars’ta yeni bir sayfa açılacağını ve yeni bir yönetim modelinin inşa edileceğini Kars’taki hemen hemen herkes çok açık, çok net bir biçimde söylüyor.
İşimizi en çok kolaylaştıran da, ne yazık ki diyorum, şehrin bu halidir. Bu şartlarda seçimi kazanamazsak, bu kadar kötü yönetim karşısında seçimi kazanamazsak bu bizim eksikliğimiz olacaktır. O kadar kötü bir belediye yönetimi var ki, bundan daha kötü bir belediyecilik yapma şansımız yok. Bundan daha kötü bir belediyeciliği isteseniz de yapamazsınız, buna gücünüz yetmez. Biz tam tersini, şunu çok net söylüyoruz: Kars bir model olacak, sosyolojik çoğulculuğu, çeşitliliği ve dolayısıyla yönetim biçimi ile… Hem de tarımsal, hayvansal ürünler ya da tarih-kültür-inanç turizmi ile çok kısa sürede göç veren bir şehir olmaktan çıkıp, farklı bir kültürün, farklı bir şehircilik anlayışının, farklı bir yönetim modelinin inşa edileceği bir şehir haline gelecek.
Bu çeşitliliği belediye meclis üyeleri listesinde sağlayabildiniz mi?
Belediye meclisi listelerinde ne yazık ki sağlayamadık. Şundan dolayı; toplumda eski ezberleri, önyargıları açma konusunda, henüz birlikte bir şehir yönetilebileceğine dair bir inanç oluşmuş değil. Daha çok şu eğilimi görüyoruz ziyaret ettiğimiz çevrelerde: Şimdiye kadar herkes şehri yönetti. Bir de HDP’nin pratiğini görelim, HDP’nin yönetimini görelim. Oy vereceğiz, ilk defa oy vereceğiz, zaten diğerlerinin hepsini denedik, denemediğimiz hiç bir parti kalmadı. Vatan Partisi’nin adayı bile geçmişte MHP adına bu şehri yönetmişti. DSP’nin adayı geçmişte bu şehri AKP, ANAP ve CHP adına 2 dönem bu yönetmişti. Dolayısıyla mevcut Parti veya adaylardan HDP dışında şehri yönetmeyen hiç kimse yok son 25 yılda. Yani şehirdeki bu farklı kesimler bir yönetim pratiğini görmek ve bir krediyi sadece oy verme düzeyinde verme eğilimindeler. Ama biz öyle inanıyoruz ki, belediyeyi kazandıktan sonra uygulayacağımız katılımcı yönetim modeli ile bundan sonraki seçimlerde sadece sandıkta değil, listeleri hazırlama süreçlerinde de ortaklaşmayı sağlayacağız.
‘Karar süreçlerine halkın katılımını sağlayacağız’
HDP’nin genel yaklaşımının bu olduğunu biliyoruz, programında da, bildirgelerinde de var: doğrudan yönetim/yerinden yönetim meselesi… Seçimi kazandığınızda halkın yönetime katılmasının mekanizmaları neler olacak? Bu konuda bir somutlaşma var mı, öngörüleriniz var mı?
Şunu çok somut konuşuyoruz yaptığım ziyaretlerde, görüşmelerde: Şu anda sivil toplum örgütlerini tamamen dışlamış bir yönetim anlayışı var. En büyük meslek örgütleri bile belediye başkanından randevu alamıyorlar, bırakın birlikte çalışmayı, proje geliştirmeyi, ortaklaşmayı… Oysa son derece güçlü meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri var. Onlarla şunu konuşuyoruz: Şehrin bütün sorunlarına ilişkin uygulamaları, onların uzmanlık alanlarında görüşlerini alarak, karar süreçlerine katılımlarını sağlayarak gerçekleştireceğiz. Ziraat Odası’ndan Ticaret Odası’na kadar, Hayvan Borsası’ndan Engelli Derneklerine kadar… Şehrin ulaşım sorununun çözümünü de, tarımsal ürünler konusunda kurulabilecek kooperatifleri de, turizm alanındaki potansiyel imkanları genişletmek konusunu da ilgili kuruluşlarla ve derneklerle birlikte değerlendireceğiz. Karar süreçlerini böyle işleteceğiz.
Bu işin ikinci kısmı da daha çok mahallelerle ilgili, gönüllü bir kentsel dönüşüm sisteminin zorunluluğudur. Son derece çarpık bir yapılanma var. Şehrin bir kısmı Rusların Baltık mimarisi ile yaptığı ama kaderine terk edilmiş, her gün harabeye dönen binalar… Ama öbür taraftan yolu olmayan, kaldırımı olmayan, doğru düzgün hiçbir hizmetten faydalanmayan, çöplerin aylarca toplanmadığı gecekondu mahalleleri var. Böyle bir tarihi miras ve böyle kötü bir şehircilik doğal olarak karar mekanizmalarında kurumsallaşmayı, katılımcı karar süreçlerini inşa etmeyi zorunlu kılıyor. Bu konuda ciddi bir istek var. Neredeyse muhtarların tamamı bu beklentinin içerisinde. Sivil toplum örgütlerinin tamamı buna pozitif yaklaşıyor ve bu konuda ellerinden gelen yardımı sunacaklarını belirtiyorlar. Muhtemelen anlık karar süreçlerini mahalleliye sorarak işleteceğiz; oradaki kentsel dönüşüm ve acil ihtiyaçlar, örneğin park, yeşil alan ve başka ihtiyaçlarla ilgili, onlarla somut, doğrudan görüşmelerle birlikte karar alacağız mahallelerde. Onun dışında merkezi bir Kent Konseyi mekanizmasını bir şekilde hayata geçireceğiz.
Geçtiğimiz aylarda yapılan bir düzenleme ile yerel yönetimler üzerinde Cumhurbaşkanı’nın yetkileri daha da artırıldı. Bir yerel yönetimin hangi projeyi uygulayacağına karar vermeye kadar, bu projeye para verilip verilmeyeceğine kadar, aslında fiilen Cumhurbaşkanı’nın onaylamadığı herhangi bir proje uygulanamayacak gibi görünüyor. Erdoğan’ın HDP’ye olan “duyguları” ve yaklaşımı da iyi biliniyor. Böyle bir Cumhurbaşkanı gerçekten belediyeyi yönetmenize izin verir mi? Buna karşı ne gibi önlemler alınabilir?
Biz üç aşamalı bir plan yapıyoruz. En azından bir dönem açısından yapılan bir plan bu. Bir kere en acil işler var. Bu acil işler, İller Bankası’ndan rutin olarak şehrin nüfusuna göre gelen kaynakla yapılması gereken işler… Şu anda çöp arabalarına mazot konulamıyor; bir yere kepçe gönderildiğinde, vatandaşın ihtiyacı var, yolunda bir sıkıntı var, kepçe istediğinde mazotunu kendisi koyuyor; cenaze aracı ancak ölenin yakınları mazotunu kendileri koyduğu zaman çalışıyor. Böyle bir şehirde İller Bankası’ndan gelen kaynağın israf edilmeden, birilerine peşkeş çekilmeden asgari hizmetlere harcanması bile 6 ayda şehrin çehresini değiştirir. Biz bunun şehirde büyük bir güven oluşturacağını düşünüyoruz. Yani ilk aşamada seçmenin en acil beklentilerini karşılayacağız bu şekilde. Hiç olmazsa çöplerin kaldırılması, kaldırımların, yolların en azından zorunlu yerlerde bir an önce yapılması, suyun düzenli verilmesi gibi en temel ihtiyaçlara ilişkin sorunları çok kısa sürede çözeceğimizi düşünüyoruz. Herhangi bir yetki ile, inisiyatif ile ilgili bir şey değil, zaten rutin olarak aktarılan bir kaynak bu.
Orta vadede düşüncemiz… Aslında daha çok şehri terk etmiş, dışarıda önemli yatırımlara imza atmış güçlü esnaflar, yatırımcılar var Bursa’da, Ankara’da, Adana’da, İzmir’de; Kars kökenli ama Kars’a hizmet etmek isteyen… Şehrine yatırım yapmak isteyen ama belediyenin kolaylaştırıcı, teşvik edici bir tutumu olmadığı için bu konuda bir girişimde bulunmayan… Ama bizim adaylığımızla birlikte arayıp destek olmaya hazır olduklarını, şehirlerine yatırım yapmaktan memnuniyet duyacaklarını söyleyen girişimciler var. Bu konuda en azından istihdam oluşturacak ve şehrin bir takım sektörlerinde hareketlenmeyi, canlanmayı sağlayacak işlerden bahsediyoruz. Bir miktar inşaat sektörü ama daha çok da hayvancılık ürünlerinin pazarlanması, tanıtımı, markalaştırılmasına dair çalışmalardır kastettiğim. Bu orta vadede şehrin ekonomisini canlandırmaya, şehrin yeniden moral bulup ayağa kalkmasına neden olacaktır.
3. aşama olarak düşündüğümüz de daha çok proje bazlı çalışmalardır. Elbette bir taraftan asgari kaynaklarla da olsa şehrin altyapı sorunlarının artık masaya yatırılmasıdır. Bu konudaki beklentinin yerine gelmesidir. Ama bu yürürken kentteki alternatif, yenilenebilir enerji kaynaklarının ortaya çıkartılmasına dair projeler yapıyoruz. Yine kültür turizmi potansiyelinin canlandırılmasına dair hazırlıklarımız var. Özellikle şehrin bir sınır şehri olmasından kaynaklı dış ticaret potansiyelini artırmaya dair hazırlıklar yapıyoruz. Daha uzun vade için, elbette ki bir yönetim döneminin uzun vadesinden bahsediyoruz, belki 2 yıldan sonra hayata geçirilebilecek ciddi hazırlık, fizibilite ve altyapı çalışmaları ile ortaya konabilecek projeler söz konusu. Böylece merkeze bağımlı bir pozisyondan çıkıp kendi ayakları üzerinde durabilecek potansiyeli harekete geçirmek… en büyük önerimiz bu olacaktır.
‘Halklarla, komşu ülkelerle dostluk sembolleşmeli’
Erdoğan’ın “ucube” diyerek söktürdüğü bir “İnsanlık Anıtı” var. O konuda ne düşünüyorsunuz?
Tabii kent estetiği ya da işte yapılış yöntemi, sökülmesinin maliyeti başka bir konu… Aslında heykel için kullanılan tabir “ucube” idi. Ama sürecin kendisi ucube. Çünkü sanki hiç onun haberi olmadan yapılmış, birisi gökten zembille onu oraya indirmiş gibi… Oysa kaynak ayrılıyor, büyük paralar harcanıyor böyle bir şeyin yapılması için. Tabii sökülmesi de yapılması gibi bir sürü maliyet. O zaman sanki iki kişi arasındaki bir inatlaşma, şahsi bir kavgaya dönüştü. Biz elbette ki bir sınır şehrinde geçmişte yaşamış halkların anısının, şimdi komşu ülkelerle dostça ilişkinin sembollerinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Yani hangi estetikle yapılır, nereye yapılır, nasıl yapılır, ayrı bir şey ama bir coğrafyada yaşıyorsanız ve coğrafya bir kaderse sizin bütün komşularınızla iyi ilişkiler kurmanız hem kültürel işbirliği hem ticari ilişkiler açısından bölgesel barışa da hizmet eder, bölge ekonomisine de ciddi katkı sunar. Burada etnik merkezli ya da mezhebi, inançsal bir bakış açısıyla değil, toplumsal faydayı gözeten, bölgesel barışı gözeten bir anlayışla hareket edilmesi gerekir. Hâlâ eski korkular, dar şovenist duygular üzerinden siyaset yapmanın zararını, ekonomik faturasını da ne yazık ki Kars halkı çekmektedir. Ticaret, dış ticaret, sınır kapıları… Bütün bunlar bir anda Kars’ı canlandıracak şeylerdir. Bu anlamda bir toplumsal beklenti var, bir toplumsal akıl, bir ortak vicdan, bir ortak hafıza var. Biz bunun sembolleşmesini önemsiyoruz elbette…
‘Son derece büyük bir ilgi görüyoruz’
Son olarak… Çalışmalarınız nasıl gidiyor? Birkaç cümleyle söz eder misiniz?
Bir kere AKP’nin çekilmesinden sonra hesaplar galiba ters döndü. Yani onlar sanki Ankara’da karar verildiği gibi, AKP seçmeninin topyekün MHP’ye oy vereceğini, yani 2+2’nin 4 edeceğini sandılar. Ama tam tersine iki gündür şehirde bize olan ilgi, bürolarımıza ziyaret akını, sesli araçlarımıza gösterilen ilgi, destek son derece yükseldi. Çünkü buradaki AKP seçmeninin ciddi bir kısmı Kürt seçmendir ve MHP’ye oy vermeme konusunda ciddi bir kararlılığa sahiptir. Galiba plan ters tepecek, bizim lehimize sonuç doğuracak. Çünkü bu sosyoloji onlar tarafından bu hale getirildi. Kimlik siyaseti, dışlama, ayrımcılık, yok sayma bu sefer kendileri için bir tuzağa dönüşecek. Kendi bindikleri dalı kesmiş olacaklar. Son derece büyük bir ilgi görüyoruz. Biz diğer ittifak taraftarları gibi sokakta onlarca koruma ile etkinlik yapmıyoruz. Bütün esnafa değmeye çalışıyoruz, hepsini tek tek tek ziyaret ediyoruz, sohbet ediyoruz, taleplerini, sorunlarını dinliyoruz. Bütün muhtarları ziyaret ediyoruz, gece geç saatlere kadar ev ziyaretleri yapıyoruz. Tabii biz kamu kaynaklarını kullanmıyoruz. Kamu gücünü bir tehdit aracı haline dönüştürmeden daha gönüllü, daha katılımcı bir çalışma yürütüyoruz. Bu daha mütevazı, daha sessiz ama insani ilişkileri güçlendirmeye yönelik bir çalışma tarzıdır. Biz bunun son derece sonuç alıcı olacağını düşünüyoruz.
Bu yoğun seçim çalışması içinde SiyasiHaber’e zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.