Türkiye’de anlamsızlaşan tartışmaların göbeğinde, üniversite ve akademik camianın kısır ve güdükleşen seslerini duyunca “ vah ” demekten kendimi alamıyorum.
12 Eylül darbesinin ülkemizde yarattığı enkazın ve geri dönülmez bir çıkmazın en kötü mirası bugünkü üniversitelerdir. Üniversiteler; akademik çalışmaları ile değil gerici ve yobaz örgütlenmeleriyle ve kışlanın kendi mantığının en kötü taklitçileri olmanın dışında, hiçbir bilimsel üretim yapamaz haldedirler.
Nedendir sistem kendini yenilemeye yada revize etmeye çalışmadan yeni yüksek liseler (üniversiteler) açmanın peşindedir.
Bu üniversitelerin rektör seçimi gibi, dar ve sığ zihniyetlerin tartışma alanına çekilerek, gerçek amaç ve niyet ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Üniversiteler, bulundukları kentlerin dışında içe dönük bir yapılanma ile halktan ve toplumdan kopuk bilim üretmeye çalışan, sadece diploma veren kurumlar olmuşlardır.
Avrupa Birliği eşiğindeki Türkiye, kabuğunu kırmak için örgün eğitim ve devamındaki yüksek öğrenimi Avrupa standartlarında olmak zorundadır. Kışla mantığından vazgeçerek, halka ve topluma yakın bir öngörüyü kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bilimsel ve çağdaş olmayan yönetim erkleri üniversiteleri tarikat ve faşizan kamplar haline getirmiştir.
Demokrat unsurların sürgün ve tecrit sonucu uzaklaştırmaları, üniversiteleri gerici bir kurum olan YÖK’ün alternatif olabilmesi haline getirmiştir.
12 Eylülün enkazı ve kalıntısı olan gerici YÖK üniversitelerdeki olumsuzlukları türban tartışmalarıyla kapatıp, olumsuzlukları halının altına süpürme siyasetini güdüyor. Oysa artık halı pislikleri kapatacak halde değildir.
Acınacak hallerini vatanın ve cumhuriyetin kurtarıcısı olabilmekte arıyorlar. Kim ile ve nasıl? Sorusuna bilimsel bir cevap bulamıyoruz.
Türkiye ve bölgede demokratik unsurların gelişmesi için, üniversitelerin halk yığınlarının sorunlarına çare olabilecek politikalar ve çözümleri üretmek zorundadır. Bu enkaz geleceğimizin yüz yıllar aydınlıktan yoksun olabilmesi ile eşdeğerdir.
Yönetici sınıf ve yönetenleri yönetenler, çocuklarını özel üniversitelerde sistemi en iyi şekilde elinde tutacak formasyona uygun eğitebilmektedirler.
Bu gerçeklik ve yığınların diplomalı işsiz olduğu gerçeğini unutarak, dinamik binlerce gencin yaşamı, birkaç saatlik bir sınavı kazanıp kazanmamaya bağlı görünüyor.
ÖSS saçmalığı ile çocuklarını dershane ve farklı alanlarda bu yarışa iten halk yığınları tepkilerini göstermekten aciz bir şekilde, mevcut sisteme su taşımaktadırlar.
Yapılması gereken, artık yeter diyerek gerici ve yobaz örgütlenme biçimindeki istemi her alanda eleştirmek ve teşhir etmektir.
01 Haziran 2006