1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Osman Kavala'dan Mektup Var
PKK Hakkında Bilinmeyenler (2)

PKK Hakkında Bilinmeyenler (2)

PKK'nin kuruluşunun üzerinden 35 yıllık bir süre geçerken, dönemin tanıklarından Ali Oruç, PKK'nin Haki Karer'in anısına bağlılığın somut adımı olarak partileşme kararı aldığını belirtti.

A+A-

Bir grup üniversite öğrencisinin Ankara'dan başlattığı siyasi çalışmalarla temelleri atılan ve 26-27 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde yapılan kongreyle kurulan PKK, 35 yıllık uzun soluklu bir mücadele dönemini geride bıraktı. 35 yıllık mücadeleyle birlikte Kürt toplumunda büyük bir aydınlanma ve dönüşüm yaratan PKK'nin bu süre içerisinde Kürt sorununun demokratik çözümü noktasında attığı adımlar ise, devlet tarafından her defasında oyalama politikalarıyla boşa çıkarıldı. Öcalan, PKK'nin çıkışıyla birlikte yaşanan Kürt uyanışını yıllar sonra şu sözlerle dile getirdi: "Hala hatırlıyorum. Caminin gölgesindeydik. Anlattım, anlattım. İhtiyar başını çevirirdi; 'Oğlum biz kurumuş tahtalar gibiyiz. Sen şimdi bunu nasıl yeşerteceksin?' diyordu… Kuru tahtayı yeşertmek, kaya parçasında gül olup bitmek." İşte bu sözler Hilvanlı yaşlı amcanın anlattığı kuru tahtanın -kürtlerin- nasıl yeşerdiğini gözler önüne seriyor. Kürtlerin bu uyanışını sağlayan PKK'nin kuruluş döneminin tanıkları ve ilk kongrenin evlerinde gerçekleştiği dönem 14 yaşında olan Mekiye Zoğurlu, ve ilk dönem kadrolarıyla PKK'yi tanıyan Ali Oruç o günleri anlattı. 
'O dönem Kürt diye bir kelime yoktu'

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın hemşerisi de olan 1960 doğumlu Ali Oruç PKK'nin öncü kadrolarının bölgede örgütlenme faaliyetleri yürüttüğü 1977'de PKK ile tanıştı. Tanışmasının ardından da çalışmalara katılan Oruç, Nisan 1984'te yakalanıp idam cezasına çarptırıldı ve toplamda 23 yıl 6 ay 12 gün cezaevinde kaldı. PKK'nin ilk ortaya çıktığı dönemlerde Kürtlere sahip çıkacak hiçbir şeyin olmadığını dile getiren Oruç, o dönemde hiçbir yerde Kürt kelimesinin olmadığını, Kürt kelimesinin de ilk olarak "Apocular" olarak bilenen PKK'yle birlikte duyulmaya başlandığını belirtti. O süreçte Kürt demenin ölümü göze almakla eşdeğer olduğunu söyleyen Oruç, "O dönemler ben Kürdüm demek için önce aileden destek almak gerekiyordu. Ama birçoğumuzun ailesi destek vermiyordu. Çünkü bu işin sonunda yakalanma ve ölüm vardı. Bunu bildiklerinden dolayı çocuklarının Kürt hareketinin içerisinde yer almasına engel oluyorlardı. PKK'nin ilk çıktığı dönemlerde herkesin içinde yılların biriktirdiği bir ölüm korkusunun olduğunu hatırlatan Oruç, "Ben Kürdüm demek için her şeyden önce aç kalman gerekiyordu. Devletle, aile ve toplumla çatışmayı göze almak gerekiyordu. Tüm bunları göze alarak Kürtlük adına mücadele etmek gerekiyordu" diye konuştu. 
'Benim kuyruğumu aradılar'
O dönem resmi ideoloji tarafından yayılan "kuyruklu Kürt" tanımını hatırlatan Oruç, kendisinin bir gün gittiği Tekirdağ'da şalvar giydiğinden dolayı bir grup genç tarafından ablukaya alındığını söyledi. Oruç'un "Tabi baktım niyetleri iyi değildi. Giderek bana yaklaştılar. Beni sardılar benim bacaklarımın altında benim kuyruğumu aradılar" şeklindeki anısı Kürtlerin genel olarak o dönem maruz kaldığı durumu da gözler önüne seriyor. Yaşadıklarının kendisini çok yaraladığını ve ulusal bir bilinçlenmeye götürdüğünü dile getiren Oruç, "Ama şimdiki Kürt o zamanki Kürt değil. İşte böyle bir süreç içerisinde PKK çıktı. Toplumun duygularına hislerine beyinlerine bir yankı vererek çıktı. Bu çıkış ve uzun soluklu yol aynı zamanda acı ve işkencelerle dolu bir yoldu" diye konuştu. PKK'nin ortaya çıktığı dönemde birçok sol örgütün olduğunu hatırlatan Oruç, tüm bu örgütlerin bir noktadan sonra gelişim kaydedemediğinden dolayı yok olduğunu, PKK'nin buna karşı büyüyerek halklaştığına dikkat çekti. 
'Yapmayın sizi öldürürler' diyen binler PKK'ye aktı
PKK kadrolarının "ülkeye dönüş" kararı almasının ardından geldikleri bölge illerinde siyasi faaliyetlerinin en önemlisi Hilvan'da yürütüldü. PKK tarihinde de önemli bir yere sahip olan bu mücadelede devletle işbirliği içerisinde olan Süleymanlar aşiretine karşı silahlı bir mücadele verilirken, yıllarca bu aşiretin iktidarında olan yerel yönetim halk iktidarına dönüşmüştü. Hilvan'daki gelişmelerin PKK'nin kısa sürede büyüyerek gelişmesini sağladığını belirten Oruç, "O dönem özgürlük hareketine sahip çıkan insanlar ya kölece yaşayacaktı ya da mücadelesini sürdürecekti. Hilvan mücadelesi başladığı zaman kimse böyle bir girişime cesaret bulamıyordu. Herkes 'yapmayın sizi öldürürler' diyorlardı. Herkes umutsuzdu. Ama Hilvan'ın ardından bir iken binler oluştu. PKK bu amaçlarla yürüdü böyle başardı ve bugünlere geldi. Hilvan'da yaşanan gelişmelerin ardından başka illerde de buna benzer gelişmeler yaşandı. Siverek'te Bucak'lara karşı aynı şekilde bir müdahale hayata geçirildi" diye konuştu. 
'Haki yoldaşın anısına bağlılığın somut adımı partileşme kararı'
Hilvan'daki gelişmelerin ardından "Apocular" ve "Ulusal Kurtuluşçular" diyerek anılan grubun bu gelişmeler ışığında sürece hazırlanması ihtiyacının ortaya çıktığını dile getiren Oruç, "Direk örgütleme içerisine girmek gerekiyordu. Bu örgütlenme kararının alınması Haki Karer arkadaşın şahadetiyle oldu. Bu şahadete karşı bir hamle yaratılmalıydı. Haki arkadaşın anısına bağlılık gereği olarak bu yolda ilerlemek için bir parti yaratılarak bu sürece daha kararlı ve azimli girmek gerekiyordu. Başkan bunu yaptı" diye konuştu. 
Partileşme için ilk adımın da Lice'nin Fis köyünde yapılan kuruluş kongresiyle atıldığını dile getiren Oruç, kendisinin o dönem Ankara'da olduğunu belirterek, "Ankara'da benimle birlikte 15'e yakın arkadaş vardı. Arkadaşlar bizi bir araya getirdi ve PKK'nin kuruluşunu anlattılar. Amaçlarını, hedeflerini ile bundan sonraki görev ve sorumluluklarımızı anlattılar. Tabi ben o zamanlar parti nedir, ne yapar, partinin rolü nedir, nasıl strateji çiziyor? Bunları pek bilmiyordum" diye konuştu. 
'Diriliş Hilvan'la birlikte başladı'
PKK'nin kuruluşunu ilan etmesinin ardından kısa bir sürede halk tarafından da benimsendiğini ve desteklemeye başlandığını dile getiren Oruç, "İnsanlar devrimcileri inançlarını ve azimlerini gördüler. Gördükçe destek verdiler ve giderek mücadele genişlendi. Özgürlük hareketi ilk kez belediye kazandı. İlk belediye Hilvan'da oldu. İlk belediye meclisine kadroların girdiği Hilvan oldu. Bu nedenle Hilvan biraz bu konu üzerinde mücadele açısından PKK'nin ilanına bir cevap verme açısından önemli bir yer oldu. Devlet Hilvan'da bir kahveyi taradı. Bu tarama sonucu birkaç yurtsever yaralandı ve 2 kişi öldürüldü. O esnada halk kendi arasında 'bu kahvede benim çocuğum da olabilir' düşüncesine kapılmıştı. Böylece devletin kahveyi taramasıyla birlikte Hilvan halkı büyük bir diriliş içine geçti. Özgürlük hareketlenin çabalarıyla harekete büyük bir destek sunmaya başladılar" diye konuştu. Bu anlatımların ardından 1979 yılında Şırnak'ın Uludere ilçesinde bir ihbar sonucu yakalanan Oruç, 23 yıl 6 ay 12 gün hapis yattı. 2007 yılında tekrar tahliye olan Oruç, 2009 yılında gerçekleştirilen "KCK" operasyonları kapsamında bir kez daha gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra 3 yıl 4 ay hapiste kaldı ve 17 Haziran 2013 tarihinde tahliye edildi. 27 yılını cezaevinde geçiren Oruç'un "Suçumuz sadece Kürt olmak ve özgürlük istemekti" sözleri ise, Kürt'e dayatılanın kısa bir özeti gibi. 
'1975'te Tuzluçayır'da Kürt sorunu dinlendirilmeye başlandı'
Türkiye'de 70'li yıllardaki sol hareketlerin gelişmesiyle birlikte kendisinin de sola sempati duyamaya başladığını söyleyen 1958 Sivas doğumlu ve şu anda da BDP PM üyesi olan Mümin Ağcakaya, PKK'nin temellerini atan üniversiteli bir grup gencin ilk toplantılarını gerçekleştirdiği Tuzluçayır'da 1975 yılına doğru Kürt sorunu ve ulusal sorun üzerine tartışmaların yapılmaya başladığını belirterek, o dönem kendisinin de bu tartışmalara tanıklık ettiğini belirtti. O dönem grubun içerisinde Cemil Bayık, Haki Karer, Kemal Pir gibi PKK'nin öncü kadrolarının isimlerinin olduğunu da hatırlatan Ağcakaya, grubun o dönem "Apocular" olarak tanındığını kaydetti. 1975 yılında çalışmak için gittiği İstanbul'dan tekrar Tuzluçayır'a geldiğin de "Apocular" ile tanıştığını söyleyen Ağcakaya, "Dönüşümde kahvede otururken Başkan geldi. Daha önce lisede arkadaşlarımız vardı. Birlikte aynı düşüncelerimiz vardı. Hep beraber kalktık eve gittik. Burada Başkan bize üç saate yakın Kürdistan sorunu, ulusal sorun ve sömürgecilik sorunu üzerine geniş bir anlatımda bulundu. Bu anlatımlardan bayağı bir etkilendim. Yani daha öncede bir sürü kitap okuyordum bizle konuşmak isteyenler insanlar vardı ama onların üzerinde bıraktığı etki ile Başkanın üzerimizde bıraktığı etki farklı olmuştu" diye konuştu. 
'Heval Cuma partileşmeden bahsedince heyecanlanmıştık'
Öcalan'ın bu anlatımlarında sonra ulusal kurtuluş hareketiyle ilgili kitaplar okumaya başladığını belirten Ağcakaya, "Bu dönemde belli bir sempatimiz gelişti. O dönem daha çok 1979 yılına kadar arkadaşlık ilişkileri ile yoğunlaşan ilişkiler olmuştu. 1979 yılının başlarında Heval Cuma (Cemil Bayık) gelmişti. Geldiğinde hareket olarak partileştiklerini ve bundan sonra parti çalışma tarzını yürüteceklerini bildirmişti. Bundan sonraki faaliyetler parti tarzında olacaktı. O dönemde partileşmeyi falan anlatınca arkadaşlarla birlikte heyecanlanmıştık. Biraz da korkmuştuk. Parti çalışması nasıl olacak diye tereddütte kalmıştık. Bu sırada PKK'nin kuruluş bildirisi dağıtılmıştı Ankara'da bayağı yaygın olarak dağıtılmıştı. Ve ilk defa basına Hürriyet Gazetesi'nde 'Ankara'da PKK imzalı bildiriler dağıtıldı' diye bir haber çıkmıştı" diye konuştu. Ağcakaya da daha sonra 79 yılının Eylül ayında yakalandıktan yaklaşık 20 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu. 
Zoğurlu: Burada bir halkın tarihi yeniden yazılıyor
PKK'nin kuruluş kongresini gerçekleştirildiği ve temellerinin atıldığı Fis köyündeki ev ise, o dönem az sayıdaki grubun içerisinde yer alan Seyfettin Zoğurlu'nun ailesinin eviydi. Seyfettin Zoğurlu, Dersim'de okuduğu sırada "Apocular"la tanışır ve bir süre sonra çalışmalara katılır. Sık sık arkadaşlarını köydeki eve götüren Seyfettin daha sonra 1978 yılına Kasım'ında ise, "Apocular" diye adlandırılan hareketin 22 kişilik kadrosunu bu eve götürecekti. O günü kardeşi Zeki Zoğurlu'ya "Burada bir halkın tarihi yeniden yazılıyor. İyi sonuçlar çıkarmalısın" şeklinde aktaran Seyfettin Zoğurlu ve ailesinden 12 kişi ise çeşitli tarihlerde PKK saflarında yaşamını yitirdi. PKK'nin bu tarihi kuruluş kongresine tanıklık eden ve o dönem 14 yaşında olan Mekiye Zoğurlu, Seyfettin'in kongrenin gerçekleşmesinden günler öncesinden evi boyadığını belirterek, "Annem Seyfettin'e 'oğlum evi neden boyalıyorsun" demişti. Oda anneme 'misafirlerim gelecek o yüzden boyalıyorum' demişti" diyerek, o günleri anlattı. 
'Kongre öncesi Seyfettin evi boyaladı'
Seyfettin'in birkaç arkadaşıyla birlikte evi boyadıktan 15 gün sonra bahsettiği misafirlerinin geldiğini belirten Zoğurlu, "Biz onlara yemek yapıyorduk. Yemeklerini yedikten sonra evden çıktılar. Tek sıra halinde yürüdüler. Ben o dönemler bilmiyordum bunların kim olduğunu. Seyfettin'e sormuştum bana 'okuldan arkadaşlarım' demişti. Onlar sürekli bir odada kalıyorlardı. Sabah erken çıkıyorlardı dışarı sonrasında hep o odaydılar. Biz onlara sadece yemek yapıyorduk. İçeri girmiyorduk, çünkü Seyfettin ve arkadaşları karar almışlardı. Kendilerinden başka kimseye görünmeyeceklerdi. Annem Seyfettin yokken bir tabak dolusu et getirmişti Önderliğe. Tabi önderlik çok kızmıştı ama belli etmemişti anneme. Önderlik Seyfettin'e 'Burada aynıyız. Hiçbir şekilde ayrımcılık olmasın' demişti. İki günün ardında akşam saatlerinde arabaya binip köyden ayrıldılar" dedi. 
'Bu evde PKK'yi kurduk ve başkanı seçtik'
Sonrasında abisi Seyfettin'in çok nadir eve geldiğini söyleyen Mekiye Zoğurlu, "Bir keresinde anneme 'Biliyor musun biz bu evde PKK'nin kongresini gerçekleştirdik ve Başkan olarak da Apo'yu seçtik' demişti. O zaman gelenlerin arasında Sakine Cansız da vardı. Bana evden ayrılırken 'Bizimle gelmiyor musun gidelim' demişlerdi. O sırada çantaları ellerindeydi gideceklerdi. Bu toplantının ardından köyde yaşayanların arasında PKK ismi dolaşmaya başladı. Bir gün Seyfettin bize 'Başkanımız hastadır. Ben çok üzgünüm. Benim ruhum önderliğin ruhuna kurban olsun' dedi. Biz de neden böyle bir şey söyledin o da senin gibi insandır dedik. O ise bize 'O bizim önderimizdir. Allah onun ömrünü uzatsın' demişti" diyerek, tanık olduğu o dönemdeki anılarını aktardı. 


HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.