Osman Kavala Savunma Yaptı
Gezi Davası'nın ilk duruşmasında tutuklu sanıklar Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu ile tutuksuz sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Hakan Altınay savunma yaptı.
Aralarında Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman'ın olduğu, Yiğit Aksakoğlu ve Osman Kavala'nın da tutuklu yargılandığı Gezi Davası Silivri'de başladı. Duruşmada savunma yapan Osman Kavala, "Gezi olaylarını Soros’a bağlayan kurgudaki kopukluklar ve tutarsızlıklar, iddianamenin suçu ve suçluyu ortaya çıkarma amacına değil, cezalandırmaya dönüşmüş olan uzun tutukluluğuma gerekçe bulmaya ve Gezi olaylarına katılmış yüzbinlerce yurttaşımızın protestolarını itibarsızlaştırmaya hizmet ettiğini düşündürtmektedir" dedi.
Mücella Yapıcı ise "Çocuklarımızı öldüren katiller çok komik para cezalarıyla kurtuldu. Vali, emniyet müdürü, içişleri bakanlığı ve polis destan yazmıştır diyen en üst makam olan başbakanın hukuki olarak hesap vermelidir" dedi.
Silivri'de görülen davayı TMMOB'a bağlı odalar, DİSK, KESK, TTB'nin yanı sıra siyasi parti temsilcileri ile çok sayıda izleyici ve uluslararası heyet ve gazeteciler takip etti.
Duruşmanın bugünkü oturumunda Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Hakan Altınay savunma yaptı.
Duruşmaya yarın saat 10.00'da devam edilecek.
SORUŞTURMA NE ZAMAN BAŞLADI?
2013 yılındaki Gezi Parkı protestolarıyla ilgili olarak soruşturma açılmıştı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ali Kahveci, soruşturma sonucu halen tutuklu bulunan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu dahil 16 kişi hakkında iddianame hazırladı. 657 sayfalık iddianame 4 Mart 2019'da İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
SANIKLAR KİMLER?
Sanıklardan Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala yaklaşık 20 aydır, Bernard van Leer Vakfı Türkiye Temsilcisi Yiğit Aksakoğlu ise 7 aya yakın bir süredir tutuklu.
Davanın diğer sanıkları ise şöyle:
Ayşe Mücella Yapıcı (Mimar)
Ayşe Pınar Alabora (Oyuncu)
Can Dündar (Gazeteci-yazar)
Çiğdem Mater Utku (Sinemacı ve gazeteci)
Gökçe Yılmaz (Açık Toplum Vakfı Türkiye Temsilcisi)
Handan Meltem Arıkan (Yazar)
Hanzade Hikmet Germiyanoğlu (Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü)
İnanç Ekmekçi
Ali Hakan Altınay (Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi)
Memet Ali Alabora (Oyuncu)
Mine Özerden (Sinemacı, yönetmen yardımcısı ve reklamcı)
Şerafettin Can Atalay (Avukat)
Tayfun Kahraman (Eski TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi akademisyen)
Yiğit Ali Ekmekçi (Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Terakki Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Üyesi)
Yurt dışındaki sanıklardan Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Memet Ali Alabora, Gökçe Yılmaz Handan, Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu hakkında yakalama kararı bulunuyor.
SUÇLAMALAR NELER?
İddianamede Gezi Parkı protestoları "bir darbe kalkışması" olarak tanımlanıyor. 16 kişi, "protestoları örgütlemek ve finanse etmekle" suçlanıyor.
Sanıklara yöneltilen suçlamalardan bazıları şöyle:
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme"
"Mala zarar verme"
"Nitelikli mala zarar verme"
"Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi"
"İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme"
"Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet"
"Nitelikli yağma"
"Nitelikli yaralama"
"Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet"
NE CEZA İSTENİYOR?
Davada 16 kişi hakkında 606 yıldan 2 bin 970 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Sanıklar için istenen toplam ceza 47 bin 520 yıl.
DURUŞMADAN NOTLAR: OSMAN KAVALA SAVUNMA YAPTI
Davada söz alan Osman Kavala şunları söyledi:
“20 aydır mantığa aykırı ve somut delilere dayanmayan fantastik bir kurgu ile tutuklu bulunuyorum. İddianamede Gezi olaylarının hükümeti devirmeye dönük Soros kaynaklı, bunu finanse ettiğim ve organize ettiğim tespiti yapılıyor. Hayatımın hiçbir safhasında seçimler dışında bir değişim içinde olmadım. Ana Britanica gibi eserlerin yayımlanmasına katkıda bulundum. Çok sayıda sivil toplum kuruluşuna destek verdim. Barış ve diyalog için çaba sarf ettim.
Basın bildirileriyle uyarıcı mesajlarımı verdim. Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan yargılamaları eleştiren yazılar yazdım. Hiçbir zaman gizli bir planım, cemaatle veya örgütle ilişkim olmadı. Üstü kapalı bir ifadem yoktur. Bilgisayarımda silinmiş bir dosyam yoktur.
Savcı iddianameyi hazırlamadan benim beyanımı savunmamı almadan oluşturdu. Gezi olaylarıyla ilgili tapeler ve dinlemeler Gezi olaylarından çok sonraya aittir. Buna ait delil kanıt yoktur. Otbor veya Canvas örgütleriyle hiçbir bağlantım yoktur. Mehmet Ali Alabora ile iki telefon görüşmem dışında bir ilişkim yoktur.
Yapmış olduğum bütün açıklamalarda ve konuşmalarda eylem planlayacak bir ifadem yoktur. Bu iddianame Fethullah Gülen’in emniyet içinde etkin olduğu dönemde hazırlanan iddianamelere benzemektedir. Gezi’ye aktarmış olduğum iddia edilen Soros kaynağı delile dayandırılmamıştır. Böyle bir aktarmanın iz bırakılmadan yapılmaması mümkün değildir. Yöneticisi olduğum Anadolu Kültür A.Ş.’nin Açık Toplum Vakfı’ndan aldığım fonları dosyaya ibraz edeceğiz. Hesaplarımızda inceleme yapılmış ve herhangi bir olağanüstülük görülememiştir. Aldığımız fonların hiçbiri Gezi ile ilgili değildir. Savcılığın benim üzerimden Soros’un Gezi’ye kaynak aktardığıma dair herhangi bir delil mevcut değildir. Böyle bir dayanak bulunamamıştır.
Gaz maskesi alımı için açılacak bir hesaba katkı sunabileceğimi belirtiyorum. İddianamede ise bir kaç kişi üzerinden hesap açtırdığım deniz gözlüğü, gaz maskesi aldırdığım ihbarı var. Belki bunu bizi dinleyen biri yapıyor. MASAK raporuna bakıldığında bunun olmadığını görülecektir. Balyoz davasında da olduğu tertip olduğu ve tarihlerle oynanarak dosyada tahrifat olduğu görülecektir.
Garaj İstanbul gibi yapılan yerlerde yapılan toplantılardan haberim olmamıştır. Anadolu Kültür A.Ş.’nin bu tür faaliyetleri olmamıştır. Ben bu toplantılara katılmadım ve ilişkim olmadı.
Sergi ve filmlere destek verdim. İnsanların tartışan, konuşan eleştirel düşünmesini sağlayan sanat filmlerine sergilere destek verdim. Gezi belgeseli olarak bahsedilen belgesel Gezi’yi büyütmek değil uluslararası arenada gösterilmek için çekilmiş kaliteli bir belgeseldir.
Demokratik seçimlerin yapıldığı ülkelerde toplumsal eylemler iktidar değişimine yol açmaz sadece iktidarın politikalarını gözden geçirmesine vesile olur.
Kent merkezlerindeki parklar, meydanlar, insanların para ödemeden vakit geçirebileceği, dinlenebileceği kamusal alanlardır. Korunmaları için protesto gösterileri düzenlenmesinin başka ülkelerde de örnekleri olmuştur.
Gezi Parkı da, esnafın, öğrencinin, Suriyeli mültecinin, herkesin gidebildiği çok değerli bir alandır.
Gaz fişeklerinin fırlatılması nedeniyle çok sayıda insan yaralanmıştır. Bu gaz fişeklerinin kanuna aykırı kullanıldığını göstermiştir. Polis eylemle ilgisi olmayan insanları da hedef almış, İçişleri Bakanlığı’nın eylemciyle gaz fişeği arasında en az bir metre olması kuralı da çiğnenmiştir. Polis müdahalesinin eylemleri bu kadar büyütmesi, Gezi eylemlerinin planlı olmadığını göstermektedir.
Gezi olayları, farklı şehirlerde farklı gruplar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunu bir kalkışma olarak tanımlamak, bu farklılığı görmezden gelen siyasi bir bakıştır.
Soros’un şüpheliler arasında olmaması ve ifadesinin alınmaması iddianamedeki tutarsızlıklarından biridir. Bunların hepsi yüzbinlerce insanın katıldığı toplumsal eylemi itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Taksim Platformu’nda bulundum, fidan diktim. Hükümetle görüşmeye katıldım. Eyleme katılanlarla hükümet arasında bir uzlaşma aramaya çalıştım. Bunun hükümeti devirmeye evrilmiş olması mantığa aykırıdır. Gezi Parkı benim yaşamımın bir parçası olmuş önemli bir alandır.
Gezi Parkı’nın park olarak kullanılmasında kamusal yarar vardır. Bugüne kadar park olarak kalması hükümetin aleyhine olmamış tam tersine yeni park ve bahçeler açılması vesile olmuştur.
Gezi Parkı eylemlerine katılmış yüzbinlerce insandan farkımın olmadığını belirtir tahliye ve talebimi talep ederim.”
(Osman Kavala’nın savunmasının tam metnine ulaşmak için tıklayınız…)
YİĞİT AKSAKOĞLU’NUN SAVUNMASI
Duruşmada 7 aydır tutuklu olan Yiğit Aksakoğlu da savunma yaptı. Aksakoğlu’nun savunması şu şekilde:
“Tutuklu olarak bu anı 7 aydır bekliyorum. Ben sivil toplum ve sosyal politikalar alanında çalışma yapan yayınlar hazırlayan bir sivil toplumcuyum. İddianamede tarafıma yönlendirilen suçlamalar temelden yoksun ve faaliyetlerime ters düşecek nitelikte. 1976'da Aydın'da doğdum. 2000'de YTÜ İnşaat Mühendisi'nden mezun oldum. Londra Ekonomi üniversitesinin sivil toplum kuruluşları yönetimi yüksek lisans programından mezun oldum. Avrupa Gençlik Forumu'nda yer aldım.
Bizi şiddetsiz eylem yoluyla darbe yapmakla suçluyorlar. Ancak gerçek şiddeti uygulayanlar, kadınları öldürenler, bir partinin genel başkanını yumruklayanlar serbest ama ben aylardır 10 metrekarelik bir odada tutuluyorum.
1999'da TESEV'de çalışmaya, 2001'de Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum merkezinde çalıştım. Bilgi Üniversitesi ve başka yerlerden çıkan politika yayınları etkilemeye yönelik yayınlarım var. Savunuculukla ilgili bir kitap Bilgi Üniversitesi tarafından basıldı. 2011'de yarı zamanlı olarak aile içinde çocuğa yönelik azaltılması için çalışmada yer aldım. Marc Mataheru'yu o zamandan tanıyorum. Bunu nasıl suç unsuru olarak gösterdiler anlamıyorum.
Bu çalışmalarıma ilişkin konuşmalar Gezi olaylarıyla ilgiliymiş gibi gösteriliyor. Kasım 2018'de Bernard van Leer Vakfı TR temsilcisi olarak Antep Büyük Şehir Belediyesiyle çocuklara yönelik projeler için Fatma Şahin ile bizzat görüştüm. Şahin bu davada 7 numaralı mağdurdur. Uzmanlığım kapsamında çok çeşitli çalışmalara katkı sundum. Asker Hakları Platformu'na gönüllü destek verdim. Ayfan Sefiroğlu, İsmet Yılmaz ile defalarca görüştük. İsmet Yılmaz bu davada 22 nolu mağdurdur.
AKP’li belediyelerle sivil toplum alanında çalıştım. Projelerimden yaralandılar. Fotoğrafımı seçim çalışmalarında kullandılar. Aynı şekilde CHP’li belediyelerle de çalıştım.
Diyalog ve uzlaşı dernek kurarak çözüm sürecine destek verdim. Toplumsal barışa katkı sunma sorumluluğu hissettim. O dönem katkı sunduğumuz çalışmanın Gezi olaylarıyla ilişkilendirilmesi tuhaftır.
Bu dinlemelerin altı yıl sonra kıymetlendirilerek dava açılmış olması olukça ilginçtir. DİSKO uygulamasına dikkat çekip kaldırılmasına katkıda bulunduk. Barış sürecine katkı sunmak için dernek kurduk. Çözüm sürecine silahların susması ve ateşkesin sağlanmasının ötesinde toplumsal barışın sağlanması için ülkenin en batısında doğmuş biri olarak destek sunmayı görev bildim. Bunu Gezi olaylarıyla ilgili değerlendirilmesini anlayamıyorum. Kaldı ki bu iddiaları yöneltenlerin bir kısmı firari bir kısmı benimle aynı cezaevinde. Kitap basımı için 25 bin dolarlık bir fon aramamızı bazı sözde gazeteler yazdı.
Oysa bu para hiç alınmadı. Ama bu sözde gazeteciler biraz araştırsalardı, bunun 10 katını AKP'li belediyelere verdiğimizi görebilirdi. Çalışmalarımda AKP'li belediyelerle çalışması gerektiğini ben önerdim, askerler konusunda Savunma Bakanı ile çalıştım.
7 aydır 10 metrekarelik alanda tutuklu bulunuyorum ve bunu anlayamıyorum. Bunun bir açıklamasını bulmaya çalışıyorum. Değişim tarafı olmadım, onlar arasında uzlaşmacı olmaya çalıştım. Haklar ve sorumluluklar alanın da yurttaşlık hakkı alanında önemli olduğunu düşünüyorum.
Hiç bir zaman şiddetle gelen bir değişimden yana olmadım ama değişimden yana oldum. Hak temelli bir çalışmanın çözüm odaklı bir yaklaşımı olması gerekir.
Ortada iddia var ama delil yok, sebep sonuç ilişkisi yok, örgüt yok, suç yok. Dinlenen konuşmalarımda şiddeti öven, teşvik eden veya hükümeti devirmekle ilgili tek bir konuşmam veya kanıt yok. Şaşırmıyorum çünkü bu iddianamede delilsizlik bizim için bir sürpriz değil.
Şiddetsiz eylem bir itham haline getirilmiş ve birer suçlama haline getirilmiştir. Tekrarlayacağım ama bu nedenle 7 aydır tutukluyum.
Maroviç ile hiçbir bağım yoktur. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2.5 milyon insanın katıldığı eylemlerin tek organizatörü ben miyim? Anadolu Kültür A.Ş., Açık Toplum Vakfı, Otbor, Kanvas ve iddianamede bahsedilen vakıf dernek ve partiyle ilişkim yok. Gezi’ye gittim ancak orada tek bir gece yatmadım.
Polis soruşturmasında ifadem yok. Diğer sanıklarla ilişkim yok, Gezi ile ilgili bir twitim yok. Dahil olduğum Whatsap grubu yok.
Neden 223 gündür cezaevindeyim? Neden buradayım sayın üyeler? Neden müebbetle yargılanıyorum. Retinamızdan nerdeyse kan akarak okuduğumuz bu iddianame söylüyor söylüyor ancak hiçbir delil ve kanıt yok. Eğer iddianame böyleyse yazık bizim hukukumuza. Neyse ki idamı kıymetlendirerek idamımızı istemiyor.
Bu iddianamede Gezi’de hayatını kaybeden insanlardan bahsedilmemiş olması üzücü ve dikkat çekilmesi bir durumdur. Eşimi kaybettikten korkuyorum. İki çocuğumuz var. Uzun vadede başka insanlar için de mağduriyet yaratacaktır. Özgürlük istiyorum. "Kaldığın yer çok uzak değilmiş neden gelmiyorsun" diye çocuğuma yanıt vermek istiyorum. Tahliyemi ve beraatimi istiyorum.”
MÜCELLA YAPICI'NIN SAVUNMASI
Mücella Yapıcı savunmaya geldiğinde salondakiler alkışladı.
Yapıcı'nın savunması şöyle:
"İkinci kez buraya geliyorum. Bu iddianame hakkımda daha önce hazırlanan diğer fezlekenin tıpkısının aynısı. İddianameye göre Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya dönük ve diğer iddialarla suçlanıyorum. Kırk yıllık bir mimar olarak savunduğum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nu ihlal etmekten yargılanıyorum.
Telefon dinlemelerinde özel konuşmalarım da kayıt altına alınmış. Keşke yaşınız daha büyük olsaydı da, 68 kuşağı için devrim kelimesinin ne kadar güzel bir anlam ifade ettiğini bilebilseydiniz.
ÇED Danışma Genel kurul Sekreteri görevimi yapıyorum. Can Atalay, Tayfun kahraman ve Mehmet Ali Alabora’yı tanırım, arkadaşlarımdır. İddianamede sosyal medyadan paylaşım yaptığı belirtiliyor. Gezi kalkışması ifadesini reddediyorum. İddianamede bulunan kalkışma ve halkı sokağa dökmeye yönelik çağrılar içeren ifadeleri var. Bunları kabul etmiyorum.
İddianamede Murat Papuç isimli birisi, uluslararası bağlantısı olan şahıslarla birlikte hareket ettimizi, finansörlük yaptığımızı söylemiş. Bu kişi daha sonra akli dengesi yerinde olmadığını söyleyip ifadesini geri çekmek istedi. Ben 68 yaşımda sıfır mülkiyetle çalışmak zorunda olan bir kadınım. Keşke biraz daha param olsaydı da Gezi’ye iki sandalye ve 100 poğaça da ben yollasaydım.
Osman Kavala’ya teessüf ederim, kendisi zengin bir insandır, sadece sandalye yollamış. Bizim mahallemizdeki Ayşe teyze koca kazanlarla yemek yolladı.
Dosyada bulunan deliller ve öne sürülenlerin tümü, daha önce yargılanıp beraat ettiğim davada da vardı.
İzleyicilerin Yapıcı’yı alkışlaması üzerine mahkeme hakim Utku Ercan, “Kulağımız kapalı sanığı dinlemiyoruz. Sanığı dinleme hakkımı elimden almazsanız sevinirim” diyerek uyardı.
Gezi eylemleri sırasında polis şiddetinden pek çok kişi öldü. Gözünü kaybedenler oldu. Bu durum bizim yarattığımız algı sonucu mu oldu? Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Berkin Elvan, Hasan Ferit Gedik, bu çocukların ölümü yaratılan algıdan mı oldu? 46 kişi gözünü yaratılan algıdan mı kaybetti?
İddianamenin öne sürdüğü suçlamaları ve iddianameyi bütünüyle reddediyorum. Hem reddetmek hem de cevap vermek istiyorum. Bu iddianame yeni değildir. Taksim Gezisiyle ilgili yargılanmam yeni değildir. Tam 5 yıl önce de yargılandım aynı iddialar nedeniyle 26 kişiye dava açıldı. Onlardan biri de bendim. Benimle birlikte 5 kişinin Toplantı ve Gösteri Kanunun 221/1., 34/1., 33/1. ve 32. maddesine göre cezalandırılmamız istendi. Yargılandık beraat ettik.
Şu Taksim Dayanışması ile Taksim Platformu’nu birbirine karıştırmaktan vazgeçelim. Taksim Platformu ile Taksim Dayanışması’nın birbirinden ayrı olduğunu 6 senedir çözemediler. Taksim Platformu, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Topçu Kışlası açıklamasından sonra kurulmuştur ancak Taksim Dayanışması ise, imar planları askıya çıktıktan sonra meslek odalarının da olduğu yüzden fazla bileşen ile kurulmuştur.
Aynı suçlamarla tekrar yargılanıyorum ancak bu kez ağırlaştırılmış müebbet ve 2970 yıl ile 160 milyar para cezası ile yargılanıyorum. Sizce ben ne yaptım? Nasıl bir savunma verdim? Benim için bu sorunun cevabı basit.
Her iki iddianame için vereceğim cevap şudur: Herkesin sahip olduğu hakkını kullanması nedeniyle yargılanması kabul edilemez. Anayasaya göre izin almadan basın açıklaması yapabilir, bu suç değildir. Anayasaya göre dayanışma örgütü kurmak suç değildir. Gezi Parkı’nda değişiklik yapılmasına karşı tepki göstermek, dayanışmak, insanları bilgilendirmek olağandır. Bu meslek örgütümüzün görevidir.
Hakim bey bu bir dayanışmadır. Hükümeti devirmek gibi bir suçu dayanışmaya yöneltmek hukuki değildir. Dayanışma çok güzel ve çok doğru bir şeydir. Hükümeti devirmek, mala zarar vermek veya bu tür eylemlere katılmadım. İnsanlar sahip olduğu hakları kullanması sebebiyle cezalandırılamaz. Barışçıl gösteri, huzursuzluğa karşı gelmek suç sayılamaz. Yasal hakları kullanmak ve hakları kullanırken örgütlü hareket etmek, suç örgütü olmak değildir. Ayrıca hükümet istifa demek suç değildir. Bazı hükümetler uyguladığı şiddet nedeniyle kendileri istifa eder.
Anayasal kuruluş olan meslek örgütlerimiz dava açma hakkına sahiptir. Bu olmadığında denge denetleme görevi yerine getirilemez. iBB ve Beyoğlu Belediyesi, koruma planları varken, bir proje geliştirdi. Bu projenin yapılacağını belirten Başbakan'ın böyle bir açıklama yetkisi yoktu. Trafiği yer altına almayı planladılar. Esenler Otogarı çatısı gibi olacaktı. Biz buna karşı çıktık. Biliyor musunuz? Bugün Beyoğlu’nda bir deprem olsa sığınılacak yer yok.
Gezi yarınımızdır. Çocuklarımızın geleceğidir. Taksim Dayanışması burada rol aldı.
Yüzlerce insan işkence gördü, ben de bu yaşımda gördüm, çıplak arandım, niye? Niye? Ben sadece mesleğimin gereğini yaptım.
Çocuklarımızı öldüren katiller çok komik para cezalarıyla kurtuldu. Vali, emniyet müdürü, içişleri bakanlığı ve polis destan yazmıştır diyen en üst makam olan başbakanın hukuki olarak hesap vermelidir.
5 yıl sonra yine hakkımda dava açılırsa bu savunmayı tekrar okuyacağım. Hakkımda beraat kararı kesinleşti. Bu nedenle benim savunmam hep aynı kalacaktır. Hayatını kaybeden gençlerin önünde saygıyla eğiliyorum"
ÇİĞDEM MATER'İN SAVUNMASI
"Gezi Parkı hayatımın merkezinde oturuyor. Gezi Parkı deprem riski taşıyan bir şehir için çok kıymetli. 657 sayfalık iddianame hukuksuz dinlemelerle elde edilmiş tapelere dayanıyor. Bunları kabul etmiyorum. Bunların dosyada yer alması kişisel haklarımı ihlal ediyor.
Olaylar sonrasında yapmak istediğim filmle ilgili yaptığım bir konuşma, iddianamede altı defa tekrarlanmış. İddianamede bir kısmında bahsedilen seyahatlerime baktığımızda bunların büyükçe bölümünün dünyada ve Türkiye'de film festivallerine katılmak olduğunu göreceksiniz.
İddianameye göre ben filmi çekmeden filmi gösterime sokmuşum. Halbuki bu filmle ilgili ben bir şey yapmadım. İddianamedeki bu iddia çelişkilidir. Bu film hiçbir zaman çekilmedi ve gösterime girmedi.
Seyahat özgürlüğüm kısıtlanmış durumda. Suçlamaları reddediyor, beraatimi talep ediyorum"
Aksakoğlu'nun savunmasının tam metni
HAKAN ALTINAY'IN SAVUNMASI
Daha sonra Hakan Altınay’ın savunmasına geçildi.
Altınsay savunmasında şunları söyledi:
"İddianamenin herhangi bir suçu ortaya koyduğu kanısında değilim. İddia makamı suçu kanıtlamadığı için sanırım benim suçsuzluğumu kanıtlamam gerekiyor. Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum.
Benim Gezi’yle ilişkim iki üç kez gidip gözlem yapmaktan ibarettir. 31 Mayıs günü Şehir Üniversitesi’nde AKP’li Yalçın Akdoğan’dan ‘AKP’nin 10. Yılı’nı dinliyordum. Bu olaylarla irtibatlı olduğumu gösteren herhangi bir delil yoktur.
En net şekilde ifade edeyim 28 Şubat’ta yani Gezi olaylarından 3 ay önce Açık Toplum Vakfı görevimi bıraktım. Vakıfların yurtdışından hibe alması suç değildir. Vakıfların başka kurumlara hibe vermesi de suç değildir. Türkiye Cumhuriyeti istediği zaman değişikliğe gidebilir, kanun çıkarabilir. Bugüne kadar bunları yapmadıysa söylediğim şeyler suç değildir, meşru işlemlerdir.
Anadolu Kültür A.Ş.’nin bazı fon talepleri reddedilirken bazıları kabul edilmiştir. Bunların hepsi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kontrolündedir.
Gezi eylemlerinin sürdürülmesi için aktarılan fon yoktur. Gezi için altında benim de imzamın olduğu tek bir fon yoktur. İddianamede Can Paker kitabından alınan bir kaç cümle dışında hiçbir yoktur. Tarihin çöplüğüne atılmış bu kitaptan bana suçlama yapılmasını kabul etmiyorum.
İddianamenin çok önem verdiği Can Paker kitabında Gülen ile görüşmesine yer vermiş, ‘Gülen ölse de hareketin devam edeceğini düşünüyorum’ diye yazmış.
Kumpas davalarını ben eleştirirken Can Paker cemaati destekliyordu. 2019'da artık Gülen'i yere göğe koyamayan bu kitabın tarihin çöpüne atıldığını kabul edebiliriz. Ve bu tarihin çöpündeki kitaptan alıntılarla suçlanmayı kabul etmiyorum.
Hakkımdaki bir başka haksız, dayanaksız ve gerçekdışı iddia ise FETÖ/PDY ilişkisi başlığı altında yer verilen bir telefon görüşmem. 2008'de AT Vakfı, kamuoyunda ‘mahalle baskısı’ çalışmasını yaptığında bu örgütün ağır baskısına maruz kaldık.
Samanyolu TV'de canavarlaştırıldık. Eğer suçlamaların nedeni telefon görüşmesinde geçen ‘hocaefendi’ efendisiyse, bunun hocaefendi ifadesindeki aşırı saygıyla dalga geçmemdir.
Birçok kişinin almak için çok uğraştığı Green Kartı'nı kendi iradesiyle reddeden biri olarak bu suçlamaları reddediyorum. Darbe yapmak gibi hevesim ya da niyetim hiç olmadı. Niyetim olmadığını nasıl kanıtlarım diye düşündüm. Yaptıklarımı anlatarak gösterebileceğimi düşünüyorum.
Türkiye'de herkes kaliteli eğitime oluşturulsun diye çalışıyorum, Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun kuruluşunda yer aldım. Fransız CB Sarkozy ‘TR Avrupalı değildir’ dediğinde, Avrupalı saygın insanları organize edip büyük bir gazetede buna cevap vermesini sağladım.
Bu işleri birileri benden istediği için değil, kendime sorumluluk gördüğüm için yaptım. İddianamede ‘devlete diz çöktürme çabası’ deniyor, bunlar mı diz çöktürme çabası? Bu ülkenin iyiliği için çalıştım. Bir ülkede bir insan bu kadar kolay suçlanamaz. En kısa sürede isminin temize çıkmasını ve bu töhmet altından kurtulmak istiyorum."
Mahkeme heyeti duruşmanın bugünkü oturumunu sonlandırdı. Duruşma yarın saat 10.00'da devam edecek.
HABERE YORUM KAT