Kılıçdaroğlu, CHP Grup Toplantısında Konuştu

Kılıçdaroğlu, CHP Grup Toplantısında Konuştu

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu.

A+A-

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Sık sık darbe sonrası mağdurlardan söz ederim ve derler ki ‘nereden çıkıyor bu mağdur edebiyatı, olur mu hiç öyle şey, orta da mağdur yok ki. Mağdur varsa millettir’ diyorlar. Mağdur milletse, ben de milletten bahsediyorum zaten. Bütün mağdurlara sahip çıkacağım" dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, "Darbe sonrası darbe fırsatçılığı yapıp sendikalara üye oldular diye öğretmenlerin görevine son verilmesini asla kabul etmiyoruz. Sendika üyesi olmak bir anayasal haktır. Benim de hakkımdır, öğretmenin de hakkıdır, işverenin de hakkıdır, işçinin de hakkıdır. Sivil toplum, sendikacılık bizim anayasamızda güvenceye alınmış kurumlardır. Bu kurumlara üye olmak devlet memuriyetinden atılmaya gerekçe olamaz. O nedenle biz açığa alınan ve görevine son verilen bütün öğretmenlerin yanındayız. Sonuna kadar sizin haklarınızı savunacağız" diye konuştu.

"Öğretmen var kendisini bu ülkenin çocuklarına adamış, öğretmen var istikbali için sevgili Peygamberimizi bile istismar ediyor" ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, "Burdur’da bir öğretmen şöyle bir mesaj atıyor; ‘bir kadın evinden süslenip çıkıp, evine dönene kadar kaç erkeği tahrik etmişse o kadar erkekle zina yapmış olur’ diyor. Bu öğretmenin öğretmenlikten alınması lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı açıklama yaptı, ‘böyle bir hadis-i şerif yok’ dedi. Olmayın bir hadis-i şerif üzerinden sevgili Peygamberimizi istismar eden bu adamın öğretmen olmaması lazım. Buradan MEB’e sesleniyorum. Milli Eğitim Bakanlığının bürokratik deneyimi var, kendisine de sonsuz saygım var. Ama ne olursunuz bu tür insanları Milli Eğitim camiasında barındırmayın. Ben herkesin inancına saygı gösteririm, herkesin kimliğine saygı gösteririm, herkesin yaşam tarzına saygı gösteririm. Ama birisinin sevgili Peygamberimizi istismar etmesine tahammül edemem. Çünkü o ulu bir makamdır" şeklinde konuştu.

"Proje okulları diye bir proje açıkladılar. Şimdi veliler ve çocukları okullarına sahip çıkmak için eylem yapıyorlar"

Kılıçdaroğlu, Türkiye’de eğitim sisteminin çökmüş vaziyette olduğunu savunarak, velilerin çocuğunun eğitiminden memnun olmadığını iddia etti. Konuşmasında proje okullarına değinen Kılıçdaroğlu, "Proje okulları diye bir proje açıkladılar. Şimdi veliler ve çocukları okullarına sahip çıkmak için eylem yapıyorlar. Bu da bizim eğitim sistemimiz de bir ilk. Kendi okuluna sahip çıkıyor, kendi öğretmenine sahip çıkıyor. Öğrenci sahip çıkıyor ‘benim öğretmenimi alma’ diyor. Veli sahip çıkıyor ‘okuluma dokunma’ diyor. Ama onlar ‘hayır bunları alacağız’ diyor. Çünkü bunların çağdaş uygarlıktan anladığı Orta Çağ uygarlığı. Türkiye’yi Orta Çağ kuşağına götürmeye çalışıyorlar. Biz buna asla izin vermeyeceğiz" ifadelerini kaydetti.

"Neymiş Yenikapı ruhu varmış. Yenikapı’da insanlar mağdur edilecek diye görüş birliği mi sağlandı?"

Kılıçdaroğlu, "Sık sık darbe sonrası mağdurlardan söz ederim ve derler ki ‘nereden çıkıyor bu mağdur edebiyatı, olur mu hiç öyle şey, orta da mağdur yok ki. Mağdur varsa millettir’ diyorlar. Mağdur varsa milletse, ben de milletten bahsediyorum zaten. Bütün mağdurlara sahip çıkacağım. Öğretmeni öğretmenlikten atıyorsunuz, lojmanından da atıyorsunuz. Hadi attın sonra ne yapıyor? Bu öğretmen çoluk çocuğunun geçimini sağlamak için Bursa’nın Kestel pazarında sivri biber satacak. Ne yapsın geçinemiyor. Belediye zabıtaları geliyor tezgahı kaldırıyorlar. ‘Sen biber satamıyorsun’ diyorlar. Neden? Sen FETÖ’cüsün. İnsanda biraz vicdan olur. Bir kişi suç işledi diye bütün aileyi açlığa sürüklemek hangi dinde var. Çıkıp biri bana bunu açıklasın. Urfa’dan örnek vereceğim. Demet Fakiroğlu. Kocası İstihbarat Kıdemli Başçavuş. 15 Temmuz’da alarm veriliyor gideceksin diye ve gidiyor. 16’sında tutukluyorlar hapse atıyorlar ve görevinden de atıyorlar. Sonra lojmandan da çıkarıyorlar. Koşa koşa AK Partinin il başkanına gidiyorlar. ‘Biz mağduruz bir şey yapmadık. Benim kocam emir komuta zinciri içinde alarm geldi gitti. Bizim FETÖ’cülükle ilgimiz yok’ diyor. İl başkanının verdiği cevap ‘kocanızdan boşanacaksınız’ diyor. Kim oluyorsun sen bu ifadeyi kullanıyorsun. Bu annemiz aynı zamanda bir şehit ablası. Kardeşi Jandarma Komando Üstçavuş Muharrem Yanal Van’da PKK’lı teröristlerle girdiği çatışmalarda şehit oluyor. Şehit yakını diye bunu da işe alıyorlar. Kocasını hapse atıyorlar bunun da işine son veriyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Hadi kocasını hapse attın yargılanacak ama bu kadının işine neden son veriyorsun. Bunları kabul etmek mümkün değil. Mağduriyet var, darbe fırsatçılığı yapılıyor onun farkındayız. Ama bütün mağdurlara sahip çıkmakta bizim insani görevimizdir. Ben bunları söyleyince üzülüyorlar. Vay efendim bir ruh vardı. Üç kez vurunca gelecek olan ruh. Neymiş Yenikapı ruhu varmış. Yenikapı’da insanlar mağdur edilecek diye görüş birliği mi sağlandı? Hayır. Öyle bir şey olmadı. Bir insanı aile boyu açlığa mahkum etmek hangi vicdanda var" dedi.

"Bir Cumhurbaşkanı, iki Başbakan var. Biri asıl, birisi gölge"

Türkiye’de ekonominin iyi gitmediğini savunan Kılıçdaroğlu, "Çünkü kimin devleti yönettiği belli değil. Bir Cumhurbaşkanı iki Başbakan var. Biri asıl, birisi gölge. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın arasında da hiçbir uyum yok. Kimin ne yaptığı belli, ne söylediği belli değil. Soruyorlar 34 vilayette 158 iş dünyasının önemli insanlarına soruyorlar. Soru şu; ‘Size göre orta ve uzun vadede yapılması gereken reformlar neler?’ Yüzde 75.3’ü adaletin kalitesinin artırılmasını ve hızlandırılmasını istiyor. Yani yüzde 75’i diyor ki bu devlette adalet yok, önce onu tesis edin. Yüzde 68.4’ü eğitim sisteminin ekonomik ihtiyaçlara cevap verir hale dönüştürülmesi gerekir diyor. Yani bu eğitim sisteminde Türkiye iflah olmaz, bizim istediğimiz eleman bu eğitim sisteminde yetişmiyor diyor. Yüzde 41.8’i adil bir vergi sistemi istiyor. Türkiye iyi yönetilmiyor. Daha doğrusu Türkiye yönetilmiyor. Hep söz ediyorlar ya üst akıl, üst akıl. Öyle anlaşılıyor ki bunlar değil, Türkiye’yi başka bir akıl yönetiyor bunlar ortalıkta geziyor. Yönetimin asıl amacı halkı mutlu etmektir, memlekete huzur getirmektir" diye konuştu.

Haberin devamı..

Başkanlık Tartışması

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin, "Niye fiili durumu yasal hale getiriyoruz? Ve neden ona sen niye yasalara uymuyorsun, Anayasaya uymuyorsun diye bir hatırlatma ihtiyacı duymuyoruz? Eğer bir kişinin arzusunu yerine getireceksek o zaman bu parlamentonun iradesi ne oluyor? İmzaladığımız bu metin ne oluyor? Bu metine bağlı kalmak, imzamızın arkasında durmak namuslu olmanın birinci şartı değil midir? Ahlaklı olmanın birinci şartı değil midir?" dedi.

"Osman Gazi Köprüsü’nü yaptılar, eyvallah çok mutluyuz" diyen Kılıçdaroğlu, "Hiçbir şikayetimiz yok köprüden. Köprü yap-işlet-devret modeliyle yapıldı yani devletin cebinden 5 kuruş para çıkmadı yapılırken ama devlet garanti verdi, köprü 790 milyon dolara mal oldu. Devlet bu köprüyü yapan firmalara garanti verdi, ’Yılda 40 bin araç geçecek, geçmese de ben 40 bin araç üzerinden yılda 511 milyon dolar para vereceğim size’ dedi. Yani köprü 1,5 yılda kendi maliyetini kurtarıyor, geriye kalan 17 yılda 27 milyar lira parayı bu firmalara kazanacaklar. Kim ödeyecek bunu? İşte buradaki gariban vatandaşlar ödeyecek" ifadelerini kullandı.

"Deli Dumrul Köprüsü"

Köprüye karşı olmadığını ama halkın sömürülmesine karşı olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "İstanbul’da köprüler var, Boğaz Köprüleri, gidiş geliş ödediğiniz para 4 lira 75 kuruş. Osman Gazi Köprüsü’nden gider gelirseniz 177 lira 50 kuruş. Aradaki farka bakın, adamlar köprüden dolaşmayım, feribotu kullanayım diyor. Bir süre sonra göreceksiniz feribotu da kaldıracaklar. Aanadolu Yakası’ndan oturan bir kişi ayın 25 günü Rumeli Yakası’na işi dolayısıyla gidip geliyor, ödediği para 118 lira 75 kuruş. Osman Gazi Köprüsü’nden 25 gün gelip gidiyor 4 bin 437 lira ödeyecek. Diyorlar ya ’biz hesap, kitap biliyoruz’ diye, ya neyin hesap kitabını yapıyorsunuz siz? Milletin sırtından hesap kitap yapıyorlar. Bu parayı o yüzden biz ödeyeceğiz diyorlar, vatandaş buradan geçmese de ben ödeyeceğim. Bu köprünün adı ne? Deli Dumrul Köprüsü, geçsen de geçmesen de parayı vatandaştan alacağım diyor. CHP iyi şeylere karşı değil, halkın çıkarlarına aykırı olan her şeye karşıyız" diye konuştu.

"Sayın Meclis Başkanı’na ve diğer siyasi partilerin liderlerine imzanızı inkar mı ediyorsunuz, imzanıza sahip mi çıkıyorsunuz? Sorusunu sormak zorundayım"

15 Temmuz darbe girişimine de değinen Kılıçdaroğlu şunları kaydetti:

"Hep beraber karşı çıktık. Parlamento, yani bu Meclis kendi tarihinde çok önemli bir gelişmeye imza attı. Grubu olan 4 siyasi parti oturduk bir bildiri hazırladık. Dört siyasi partinin genel başkanları bu bildiriye imza attılar. Yetmedi TBMM Başkanı, ’ben de imza atacağım’ dedi. O da imza attı. Bu bildiride ne vardı? Sağır sultanlar duysun diye okuyorum, bildirinin bir bölümünde diyor ki: ’Unutulmamalıdır ki TBMM, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, Türkiye’nin demokrasiye geçişini gerçekleştiren, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş bir milleti yokluk ve yoksulluktan alıp muasır medeniyet seviyesine çıkarmanın mücadelesini vermiş bir meclistir’. Meclisimiz tek yürek, tek vücut olarak büyük bir cesaretle darbeye karşı haysiyetli bir duruş sergilemiştir. Darbecilere gereken cevabı, dünyaya da gereken mesajı vermiştir. İmza, hepimiz attık. Altını çizdiğimiz bir şey var, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş diyor. Yani demokratik parlamenter sisteme sahip çıkan bir TBMM var. Şimdi ben Sayın Meclis Başkanı’na ve diğer siyasi partilerin liderlerine imzanızı inkar mı ediyorsunuz, imzanıza sahip mi çıkıyorsunuz? Sorusunu sormak zorundayım. İmzaya sahip çıkıyorsanız demokratik parlamenter sisteme de sahip çıkacaksınız. İmzama sahip çıkmıyorum diyorsanız demokratik parlamenter sistem kalkabilir diyorsanız o zaman siz başkaları tarafından teslim alınmışsınız demektir. Başkalarının teslim aldığı bir kişi Türkiye’ye demokrasiyi getiremez. Bu imzayı attık, şimdi bu imzalar unutulmuş."

"Niye fiili durumu yasal hale getiriyoruz?"

Yenikapı’da bir imza olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "İmza bu, kapı gibi imza. Üstelik bu metin sadece bizim imzaladığımız bir metin değil, bu metin BM’ye gönderildi. Bütün yabancı elçiliklere gönderildi, gönderen hükümet. Şimdi rejimi değiştirmek için fırsat kolluyorlar, OHAL’le biz bu düzeni nasıl değiştirebiliriz? Ya işsizlik var, yoksulluk var, hapishanelerde binlerce insan var, eri var, erbaşı var, öğrencisi var, öğretmeni var, doktoru var, mağduru var. Şimdi bunları bırakmışlar, bir kişinin derdine düşmüşler ona koltuğu nasıl ikram edeceğiz diye. Siyasi partilerimizin genel başkanlarına seslenmek isterim, Cumhurbaşkanı seçilen kişi, TBMM’de öngörülen yemini etmiştir, o yemine sadık kalacağına dair namus ve şeref sözü vermiştir dolayısıyla kuralın dışına çıktığı zaman bizim görevimiz ona kuralları hatırlatmaktır. Efendim, fiili durum var bu fiili durumu yasal hale getirelim. Niye fiili durumu yasal hale getiriyoruz? ve neden ona sen neden yasalara uymuyorsun, Anayasaya uymuyorsun diye bir hatırlatma ihtiyacı duymuyoruz? Eğer bir kişinin arzusunu yerine getireceksek o zaman bu parlamentonun iradesi ne oluyor? İmzaladığımız bu metin ne oluyor? Bu metine bağlı kalmak, imzamızın arkasında durmak namuslu olmanın birinci şartı değil midir? Ahlaklı olmanın birinci şartı değil midir?" şeklinde konuştu.

Kılıçdaroğlu, kadınları aşağılayanlara bütün kadınların ders vermesi gerektiğini vurgulayarak, "Necmiye Alpay, dünya çapında bir Dil Bilimci. Necmiye Alpay, 12 Eylül askeri darbe döneminde 3 yıl Mamak Hapishanesi’nde kalan birisidir. Her darbe sonrası yargılanan ama onurunu ve dik başlılığını koruyan bir isimdir. Aslı Erdoğan, bir Fransız edebiyat dergisi diyor ki; ’21. yüzyılda edebiyat dünyasına damgasını vuracak 50 isim arasında gösterilen isim’. Dünyada 50 isim arasında gösterilen isim, nerede bu? Hapishanede. Niye hapishanede? Karşı darbe yüzünden hapisede, darbe fırsatçılığı yüzünden hapishanede. Aslı Erdoğan’dan Necmiye Alpay’a, Altan kardeşlerden tutun Murat Aksoy’a, Şahin Alpay’dan Ali Bulaç’a kadar bütün gazetecilerin, yazarların, çizerlerin, düşünürlerin serbest bırakılmasını istiyoruz" dedi.

"Cumhurbaşkanı en son konuşacak adamdır ama önce o konuşuyor"

Dış politikaya da değinen Kılıçdaroğlu, "Dış politika milli olmak zorundadır. Çünkü dış politika ortak üretilmesi gereken ve ülkenin çıkarları üzerine inşa edilmesi gereken bir politikadır. Dış politikayı kapalı kapılar ardında oluşturamazsınız. İktidarıyla muhalefetiyle birlikte hareket etmek zorundasınız. Türkiye’nin ortak ses çıkarması gerekir dış politika konusunda. Orta Doğu’daki gelişmeler konusunda bugüne kadar hükümet yetkilileri TBMM’yi sağlıklı bilgilendirmemişlerdir, en büyük hatalardan birisi odur. Dış politikada konuşacaksa Başbakanın konuşması lazım, Dışişleri Bakanının konuşması lazım, Cumhurbaşkanı en son konuşacak adamdır ama önce o konuşuyor. Başbakan konuşmuyor, Dışişleri Bakanı arada bir şeyler söylemeye çalışıyor ve söyledikleri birbirlerinden farklı. Bırakın Türkiye’nin ortak ses çıkarmasını aynı iktidar ortak ses çıkarmıyor. En büyük sıkıntı da orada zaten. Konuşmayı kim yapıyor? Dış politikayla ilgili hedefleri kim belirliyor? Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanının sorumluluğu var mı? Anayasaya göre yok. Sorumluluğu olmayan birisi sorumluluk üstlenilmesi gereken bir konuda konuşabilir mi? Demokrasilerde konuşamaz. Kim buna müdahale edecek? Sayın Binali Yıldırım. Sayın Binali Yıldırım’a aynı çağrıyı bir kez daha yapıyorum, lütfen Sayın Yıldırım koltuğunuzun hakkını koruyun başkaları sizin yetkilerinize müdahale etmesin. Hükümet bir inisiyatif kullansın, konuşacaksa hükümet konuşsun niye başkaları konuşuyor? Musul konusunda esip gürlüyorlardı değil mi? Dış politikanın özelliği var esip gürleyemezsiniz. Akılla ve mantıkla çözeceksiniz, dünyayı bileceksiniz, dünya dengelerini bileceksiniz, kendi gücünüzü bileceksiniz, sözünüzün ağırlığını bileceksiniz. Eğer bunları bilmeden ben asarım, ben keserim, A planım var, B planım var. Seni plansız, programsız bir yere koyarlar" değerlendirmelerinde bulundu.

"Türkiye’yi Orta Doğu’da yalnızlaştırıyor. Eskiden Orta Doğu’da kuş uçsa Türkiye’ye sorarlardı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dubai merkezli bir televizyona yaptığı açıklamayla ilgili konuşan Kılıçdaroğlu, "Mezhep endeksli bir açıklama yaptı. Kırılma orada başladı. Şunu söyleyebilirdi, ‘Başika’da bizim askerlerimiz var. Orada olması son derece doğaldır. Biz sadece Başika’da asker bulundurmakla IŞİD’e karşı mücadele etmiyoruz, Irak’ın güvenliği ve toprak bütünlüğü için de biz oradayız. Uluslar arası hukukun meşru olarak bize tanıdığı IŞİD terör örgütüyle mücadelede Irak yönetimiyle ortak hareket edebiliriz.’ diyebilirdi. Bunu deseydi hiçbir sorun yoktu. Söylemedi, niçin? Bilgi, birikim ve kapasite yok. Türkiye’yi Orta Doğu’da yalnızlaştırıyor. Eskiden Orta Doğu’da kuş uçsa Türkiye’ye sorarlardı. Şimdi kimse dikkate bile almıyor. Bu benim ağırıma gidiyor. Musul konusunda Türkiye’nin masanın dışında tutulması dış politika da en büyük yenilgilerimizden birisidir" ifadelerini kullandı.

"Kimse kusura bakmasın ama eğer birileri kalkıp istediği gibi eser bağırır çağırırsa kimse de onu dikkate almaz"

Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"Mustafa Kemal Atatürk hastadır. Hatay’ın Türkiye’ye katılması lazım. Öyle bağırma çağırma yok. Söylediği şu, ‘Adana’da ve Mersin’de iki askeri tören yapın.’ Bütün hastalığına rağmen o askeri törene katılır. Önce kendi gücünü bütün dünyaya gösterir. Kimsenin burnu kanamadan Hatay Türkiye topraklarına dahil olur. Kimse ses çıkaramaz. Şimdi kalkıp birileri bizim milliyetçiliğimizi de sorguluyor. Sen benim milliyetçiliğimi öğrenmek istiyorsan Kıbrıs’ın Beşparmak Dağlarına bakacaksın, Akdeniz’e bakacaksın sen. Birileri de yazıyor, ‘AK Parti gitseydi CHP karşı çıkardı.’ Siz bizim dediğimizi zaten duymuyorsunuz, kulaklarınızı zaten kapatıyorsunuz. Bari haksızlık yapmayın veya yazarken bize sorun biz gerçekten böyle mi düşünüyoruz. Şu soruyu Sayın Bahçeli’nin Sayın Binali Yıldırım’a sormasını isterim tabi aynı soruyu kendisine sorabilir. Kerkük’ü siz kimlere teslim ettiniz? Kerkük’te katliamlar yapıldı niçin sesinizi çıkarmadınız? Peki Kerkük’e kim gitti? CHP gitti. Kerkük’e iki sefer TIR’larla yardım götürdük hiçbir ayrım yapmadan. Kerkük’ü birilerine teslim edeceksin, Musul’da ağlaşacaksın ‘beni dahil etmediler’ diye. Kimse kusura bakmasın ama eğer birileri kalkıp istediği gibi eser bağırır çağırırsa kimse de onu dikkate almaz. Kaybeden kim? Türkiye. Irak politikası ve Suriye politikasına bakın, kaybeden bir ülke var o da Türkiye. Bütün vatandaşlarımın bu gerçeği görmesini isterim."

"Dışişleri Bakanını kutluyorum. El Nusra o bölgeden derhal çekilmelidir"

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Lozan’da bir toplantıya katıldığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Çıkışta şu açıklamayı yaptı; ‘Terörist El Nusra Halep’ten derhal ayrılmalı.’ Doğru mu doğru. Peki Cumhurbaşkanı ne diyor? hemen bu açıklama üzerine ‘Eğer dost olmak için IŞİD’e karşı olmak ölçüyse o zaman El Nusra ile de dost olun. Çünkü El Nusra’da IŞİD ile şuanda savaşıyor.’ Birisi diyor terörist örgüt, öbürü de diyor ki El Nusra ile dost olacaksın diyor. Böyle bir tabloya kim inanır? El Nusra konusunda bile görüş birliği yok. Kim doğruyu söylüyor? Dışişleri Bakanı doğruyu söylüyor. Dışişleri Bakanını kutluyorum. El Nusra o bölgeden derhal çekilmelidir" değerlendirmesinde bulundu.

"Darbe oldu bunun siyasi ayağını arıyoruz" diyen Kılıçdaroğlu, "Siyasi ayağı şöyle yorumlanıyor. ‘Darbe girişimi başarılı olsaydı, kim başbakan kim cumhurbaşkanı olacaktı bu darbede siyasi ayağı.’ Hayır o darbenin sonucudur. Türkiye’yi darbeye hazırlayanlar kimlerdir? Bu kadar mağdurun oluşmasına kimler nasıl yol açtı?" şeklinde konuştu.

"YAŞ kanunda değişiklik yapan siyasi irade 2013, 2014, 2015 yıllarında terfi ettirilen FETÖ’cü subaylar konusunda aynı hassasiyeti ve kararlılığı neden göstermemiştir?"

4 olayı hatırlatarak 4 soru soran Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"2011 Temmuz ayında Genelkurmay Başkanı ve 4 kuvvet komutanı istifa etti. 2011 Temmuzunda Genelkurmay Başkanının gönderdiği mektup vardı. O mektuptan bir bölümü okuyorum. O zaman Ergenekon Balyoz tutukluydu. ‘Tutuklu bulunan 14 general amiral ile 58 albay hürriyetlerinin tehdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak YAŞ’ta değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.’ ‘Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanım ortadan kalkmıştır.’ Soru şu, şimdi FETÖ kumpası olduğu AKP tarafından da ısrar edilen Balyoz iftirasında 14 general ve amiral ve 58 albayın tasfiyesine engel olmak için Genelkurmay Başkanı ve 3 kuvvet komutanın girişimlerini dikkate almayıp istifasına neden olan ve tasfiyenin önünü açan yetkili makamlar kimlerdir? İki, darbe girişiminin içindeki isimlerden birisi var. Tümgeneral Mehmet Dişli. 2011 yılında Tuğgeneral olup kıta görevine gidiyor. Kıtada normalde 2 yıl görev yapması lazım. Ama buna 2 yıl görev yaptırmıyorlar özel bir uygulama yapıyorlar. 1 yılı dolunca kıta görevinden Genelkurmay Başkanlığı Karargahına alınıyor. Kendisi için genelkurmay ikinci başkanlığına bağlı, Proje Yönetim Daire Başkanlığı adı altında özel bir daire kuruluyor ve onun başına daire başkanı olarak atanıyor. 2015 yılında tümgeneralliğe terfi ettiriliyor. İşgal ettiği daire başkanlığının tuğgeneral rütbesi olan kadrosunu değiştiriyorlar Tümgeneral yapıyorlar ve yine aynı dairede kalıyor. Soru şu, Mehmet Dişli’yi ısrarla genelkurmay karargahında tutan, bunun için yeni daireler ve rütbeler ihdas eden darbe girişiminde genelkurmay karargahını içeriden teslim almasına imkan veren irade hangi iradedir? Olay üç, 2013, 2014, 2015 YAŞ kararında albay rütbesinden general, amiral rütbesine terfi eden darbeden tutuklu subaylar var. FETÖ’cü diye suçlanan subaylar var. Kara kuvvetleri komutanları var. Onları almıyorlar. Terfi ettirmiyorlar. Ama generalliğe terfi eden albaylıktan 73 subayın 52’si şuanda cezaevinde. Hava kuvvetleri komutanlığından 26 subayın 15’i cezaevinde, Deniz Kuvvetleri Komutanlığından 25 subayın 15’i cezaevinde. Soru şu, darbeden tutuklu FETÖ’cü 82 subayı albaylıktan generalliğe taşıyan irade hangi iradedir? Bu irade 2011 yılında Genelkurmay Başkanı ve 3 kuvvet komutanın istifasına aldırış etmeden Balyoz iftirasıyla 14 general amiral ve 58 albayın tasfiyesine destek olurken FETÖ’cü subayların önünü açan irade hangi iradedir? Olay dört, 2010 YAŞ’ın da Tümgeneral Gürbüz Kaya, Tümgeneral Halil Helvacıoğlu ve Tümamiral Abdullah Kavrenoğlu bir üst rütbeye terfi ettiriliyor. Ancak YAŞ kararına rağmen Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı bu üç generalin terfisini imzalamıyor. Olay tartışma konusu oluyor ve YAŞ kanunda değişiklik yapıyorlar. ‘YAŞ kararları Cumhurbaşkanının onayıyla tekemmül eder’ diyor. Bu üç general ordudan ayrılıyor. Soru şu, 2010 yılında üç generalin terfiini uygulamaya koymama konusunda bu kadar kararlı duran, 2013 yılında bunun için ayrıca YAŞ kanunda değişiklik yapan siyasi irade 2013, 2014, 2015 yıllarında terfi ettirilen FETÖ’cü subaylar konusunda aynı hassasiyeti ve kararlılığı neden göstermemiştir? Siyasi irade nedir? Bugün OHAL’i kullanan irade işte o siyasi iradedir. Türkiye’yi adım adım darbeye taşıyan irade bu iradedir. Bu konuyu soruşturan bütün savcılara sesleniyorum, öğrencileri, öğretmenleri, garibanları bırakın eğer birini sorgulayacaksanız Türkiye’yi adım adım darbeye taşıyanları sorgulayacaksınız. Benim bu anlattıklarımda ‘şu kelime yanlıştır’ diyorlarsa çıkıp özür dileyeceğim. Ama anlattıklarımın tamamı doğruysa ki yüzde 100 doğru. O zaman onların vicdanlarına sesleniyorum sizin gücünüz garibana yetiyor. Kendi yanındaki adama yetmiyor. Sen Türkiye’yi bu noktaya taşıdın."

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar PolitiKARS.com tarafından onaylanmamaktadır.