Hrant Dink Vurulduğu Yerde Anıldı
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 15’nci yılında düzenlenen törenle anıldı.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 15’nci yılında öldürüldüğü Sebat Apartmanının önünde düzenlenen etkinlikte anıldı.
"15 eksik yıl" şiarıyla bu yıl düzenlenen anmaya Dink’in ailesi, arkadaşları, milletvekilleri ve çok sayıda kişi katıldı.
Anma öncesi Halaskargazi Caddesi’ndeki Osmanbey Kavşağı ile Harbiye Müzesi arası polisler tarafından trafiğe kapatıldı. Anmaya katılmak isteyenler polis aramasından geçirilerek alana alındı. Anma öncesi Hrant Dink’in katledildiği yere ile karanfiller bırakıldı ve kırmızı mumlar yakıldı.
Ardından Dink’in arkadaşı 2 Ekim 2020'den beri Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan arkadaşı Bircan Yorulmaz'ın gönderdiği mektup okundu.
KATİLLER HESAP VERECEK
Ardından Rakel Dink eşi Hrant Dink’in öldürüldüğü Sebat Apartmanı önüne karanfil bıraktı. Karanfilin bırakılmasından sonra saygı duruşunda bulunuldu.
PolitiKARS’ın bianet’ten derlediği habere göre; hayat arkadaşı Rakel Dink anma da bir konuşma yaptı.
İşte Rakel Dink'in konuşmasının tam metni...
Çutağım,
15 yıl oldu, arkandan sıkılan kalleş kurşunlar seni bizden alalı. Sesin hâlâ kulağımızda. Halkına yapılanları her anlattığında seni hainlikle, arkadan hançerlemekle suçlamışlardı oysa…
Ya Rab “düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, hakaret edenler için dua edin*”diyorsun. Dua ediyorum.
***
15 yıl oldu. 15 eksik yıl. O günün çocukları Nazım gibi büyüyorlar. Çözemediğimiz her sorunu onların omuzlarına yıkıyoruz. Sorunun sahibi de sebebi de biz değilmişiz gibi, bir de tutup cepheye çocukları gençleri sürüyoruz.
Oysa bizim kanlı mirasımız olmasa, tüm dünyadaki akranlarıyla, bütün farklılıklarıyla başka bir gelecek hayali kurabilir ve gerçekleştirebilirler. Zaten yeterince sorunları olacak. Daha ne depremler göreceğiz. Şu geçmişin kilidini açalım da özgür kalsın acı dolu ruhlar. Evimizi inşa edeceğimiz sağlam kayadır gerçek. Hakikat sağlam kayadır.
Gelecek korkuları ve hayalleriyle, büyüklerinin acı dolu mirası arasında sıkışıyor çocuklar. Ya kendilerine ya başkalarına zarar veriyorlar. Oysa bir araya gelip su gibi aksalar karşılarında hiçbir şey duramaz. Bu dünya ne zorbalar, ne zulümler gördü. Gün geldi hepsi yıkıldı. Devirler değişti. Ne sultanlar, ne padişahlar, ne krallar yıkıldı. Yine yıkılacaklar.
Köyde çeşmenin başında, köprünün başında, silahıyla durup, gelenden geçenden haraç alana eşkıya derlerdi. Sonra silahları kâğıt parçalarının ardına sakladılar. Adlarına devlet dediler, şirket dediler. Kağıtlarda kendi koydukları kanunlar yazılıydı. Biz inandık, siz inanmayın çocuklar.
Kimsenin olmayana “benim” diyene inanmayın! Herkesin olana, “benim” diyene inanmayın!
Bu topraklarda yükselen her itiraza dış güçler dediler. Doğru. Sizin içiniz onların dışıdır. Sizin içiniz yandığında onlar hep dışarıda duman var dediler, pencerelerini kapattılar.
Gezi direnişinde gençler önce yaşadıkları şehri korumaya çalıştılar, sonra zulme uğrayan dostlarını korumak için çoğaldılar. Ona da dış mihrak dediler, terör dediler şu dediler bu dediler. Çocuklarımızın gözleri çıkarıldı, gaza, zehirli suya boğuldu. Çocuklar öldürüldü. Kimdi terör estiren? Bu kadar çok gencin bu kadar az kırıp döktüğüne de az rastlanılırdı üstelik.
Şimdi kendi yazdıkları kâğıt parçalarıyla sözüm ona yargılıyorlar. Mümkün mü?
“Ey yöneticiler gerçekten adil mi karar verirsiniz?
Doğru mu yargılarsınız insanları? Hayır!
Hep haksızlık tasarılarınız içinizde,
Zorbalık saçar elleriniz yeryüzüne.”**
***
Çutağım!
Sana terörü her sorduklarında lanetledin. Karşısına gücün terörünü de koydun. Onu da lanetledin. Kastettiğin devlet gücünün gayrimeşru işleriydi. Dünyada çok terör estirildi ve devam ediyor… Senden önce de senden sonra da… Gücü ele geçiren zulme çıkıyor. Hangisi birbirini suçlayabilir. Olan halklara oluyor. Seni andığımız her 19 Ocak’ta başka zulümleri de anmaya, hatırlatmaya çalıştık. Resimler yan yana konduğunda, o acı albüme birlikte bakıldığında belki asıl katil ayan beyan ortaya çıkar diye…
Kıbrıs’ta bir başka gazetecinin, Kutlu Adalı’nın nasıl peşine düşmüşler gördün mü? Bu topraklarda estirilen terörün asıl kaynağını söylerken yanlış mı söylüyormuşuz?
Kutsal kitap der ki “Karanlığın meyvesiz işlerine ortak olmayın. Tersine onları açığa çıkarın.”***
Dostlarımızı yıllarca hapislerde bekletiyorlar. Birini salıp birini alıyorlar. Saçma sapan gerekçelerle, yalanlarla… Artık gerekçe bile uydurmuyorlar, “öyle işte” deyip alıyorlar. Ülkenin her derdine koşan genç avukatları aldılar, gazetecileri aldılar, Osman’ı da Bircan’ı da aldıkları gibi… “Kürdüm” diyen her siyasetçiyi aldılar. İstiyorlar ki silahlar konuşsun, insanlar konuşmasın. Yine kendi dillerini dayatıyorlar.
Ama umudu söndüren olmayalım.
Seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, köyler yine direnişte. Herkesin olanı, kimsenin olmayanı, “benim” diyenden koruyorlar. Bir gün yine birleşip sel olup akacaklar.
Kiminin gönlü kırık. “Bize ölurken neredeydiniz?” diye soruyorlar. Biz öyle olmak istemedik, gücümüz yettiğince seslerine ses katmaya gayret ettik. Edeceğiz.
Sesin, kulağımızda. Sözümüz söz.
HABERE YORUM KAT