HDP'nin Yeni Yol Haritası: Barış
HDP 3. Olağanüstü Kongresinde Serpil Kemalbay eş başkanlığa seçildi. Kongrenin sonuç bildirgesinde, “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı hazırlanması acil görevimizdir” denildi.
HDP 3. Olağanüstü Kongresi, Dünya Ticaret Merkezi’nde yapıldı. HDP Eş Başkanı tutuklu Figen Yüksekdağ’ın parti üyeliğinin düşürülmesinin ardından yapılan kongrede, Serpil Kemalbay yeni eş başkan seçildi. Kemalbay, sonuçların açıklanmasının ardından yaptığı konuşmada, bu kongrenin zorunlu olarak yapıldığını ancak bu zorunluluğu fırsata çevirdiklerini ve kongrenin dayanışmayı yükselttiğini söyledi. Barış Planının konuşulduğu kongrede, Kemalbay da şu mesajları verdi:
“Bu bayrağı hep yukarıda taşıyacağız, hiç yere düşürmeyeceğiz. Bu zorunlu kongre bizi birbirimize daha çok yakınlaştıracak. Türkiye halkları için HDP’den başka bir umut yok. Bize bu kadar saldırılmasının tek nedeni bu umuda yolculuğu durdurmak .Onlar içeride, biz dışarıda demokrasi ve barış mücadelesini, adalet için yükselttiğimiz bu mücadeleyi daha da ileriye taşıyacağız. Bütün toplum için, kadınlar için, gençler için, insana yaraşır bir yaşam için mücadele edeceğiz. Bundan sonra da doğamızı, emeğin haklarını koruyacağız. Cinsiyet eşitliği için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Evrensel kriterleri yükselteceğiz. Demokrasi ve barışın ayrılamaz olduğunu düşünüyoruz.
“BU GEMİ LİMANA VARACAK”
7 Haziran’da halklarımız bizlere büyük destek verdi. Bizler bu umuda yolculuğu muhakkak tamamına erdireceğiz ve daha önce Eşbaşkanımız Demirtaş’ın söylediği gibi bu gemi mutlaka limana varacak. Mutlaka kazanacağız ve ancak birlikte başaracağız. Bugüne kadar yaptıklarımız çok. Fakat elbette eksikliklerimiz vardır. Şimdi bizler bu eksiklikleri bu kongreyi fırsata çevirerek daha çok güçlenerek bu mücadeleyi daha yukarılara çıkartarak, mahalle mahalle, fabrika fabrika örgütlenerek örgütlülüğümüzü daha da güçlendirerek tamamlayacağız. Bütün halklarımıza, işçilere kadınlara gençlere söyleyeceğim son şey: Birlikte kazanacağız, gelin HDP’de demokrasi mücadelesini birlikte kazanalım.
SONUÇ BİLDİRGESİ
HDP Kongresinin sonuç bildirgesine de Barış Planı damgasını vurdu. Sonuç Bildirgesinde, şöyle denildi:
“Savaş, çatışma ve gerginlik, ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı üslup bu iktidarın ayakta durmasının koşuludur. Ülkeyi bugünkü durumuna getirmiş olan AKP, iktidarını sürdürmek, tahakkümünü derinleştirmek için toplumu kutuplaştırmakta, iç ve dış düşmanlarla çevrili olduğumuz ve bunların ancak tek bir kişi yönetimindeki kurtuluş savaşıyla yenilebileceği gibi gerçekle ilgisi olmayan bir algı dünyası yaratmaktadır.
Türkiye’de siyaseti savaş ekseninden çıkaran, barış ve müzakere eksenine oturtan bir mücadele ve politika demokrasi hedefinin önde gelen amacıdır. Barış, aynı zamanda savaş nedeninin ortadan kalkması; bir daha savaşa yol açmayacak, eşit, özgür ve birlikte yaşamayı sağlayacak demokratik ilişkilerin ve kurumların yerleşmesi demektir. Barış içinde yaşama hakkı temel bir insan hakkıdır.
Barışın sağlanmadığı bir ülkede, başta yaşam hakkı olmak üzere hiçbir insan hakkı güvence altında değildir. Demokrasi mücadelesi aynı zamanda bir barış mücadelesi demektir. Demokratik siyasetin acil gündemi, bütün tıkanıklıkları aşarak bölgesel bir barış ortamının geliştirilmesi yönünde bir mücadele planını ortaya koymaktır. Bu mücadele planı bir taraftan iç barışın sağlanabilmesi için yapılması gerekenleri, barış ve özgürlük iradesini sergileyen bir hattı içermeli; diğer yandan da bölge barışını hedeflemelidir.
Daha önce kimi girişimler olsa da, Cumhuriyet tarihinde Kürt sorununu ilk kez demokratik yollarla, konuşarak ve müzakere ederek çözmenin imkanları ortaya çıkmıştır. Türkiye, 2013-2015 yılları arasında barış ve çözümün eşiğine gelmiştir. Toplumun büyük çoğunluğunun o dönemde desteklediği ve sonuç alınması için katkı sunduğu bir diyalog ortamının yeniden yaşanmasının ilk adımı 5 Nisan 2015’ten bu yana İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik tecridin sona ermesi, görüşme yollarının açılması olacaktır.
Kürt halkı, 5 Nisan 2015’ten bugüne kadar uygulanan tüm zulüm politikaları ve baskılar karşısındaki kararlı duruşunu referandum oylamasında göstermiş, savaş ve kayyum politikalarını reddetmiştir. Bu duruş aynı zamanda Kürt halkının barış ve özgürlük özlemini, çözüm doğrultusundaki kararlılığını da göstermektedir. Türkiye demokrasi ve barış güçlerine, vicdan sahibi tüm yurttaşlara, sivil toplum örgütlerine barış ve çözüm çabalarını ortaklaştırma çağrısı olarak algılanması gereken bu tutum özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve barış mücadelesinde önemli bir değişime yol açacaktır.
Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın da çağrısını yaptığı gibi, tüm dostlarımızın, parti yönetimimizin, kurumlarımızın ve bileşenlerimizin katkısı ve desteği ile somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması acil görevimizdir. Bütün parti yapımızın, dostlarımızın, bileşenlerimizin bu planı sahiplenmesi ve hayata geçebilmesi için üstün bir gayret göstermesi gereklidir.
Haberin öncesi...
Demirtaş ve Yüksekdağ'ın Mesajı
Cezaevinde tutulmayı 'siyasi rehine durumu' olarak tanımlayan Demirtaş, somut bir 'Demokrasi ve barış mücadelesi planı' hazırlanması çağrısı yaptı.
Cezaevinde tutulmayı "siyasi rehine durumu" olarak tanımlayan Demirtaş, somut bir "Demokrasi ve barış mücadelesi planı" hazırlanması çağrısı yaptı. Demirtaş, "son iki yılda üç önemli kırılma noktası"nı hatırlattı. Birincisi, 7 Haziran sonrası hayata geçirilen siyasi darbe ve savaş konsepti; ikincisi, 15 Temmuz darbe girişimi; üçüncüsü de 16 Nisan referandumudur. Yönetici elitlerin kendi aralarındaki devleti ele geçirme kavgasının gerçek mağduru yoksul halklarımız olmuştur" dedi. Cumhuriyet'in demokratik değerlerine sahip çıkma vurgusu yapan Demirtaş, "Cumhuriyet’in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyeti demokratikleştirerek mümkün olur. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet’in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum" ifadelerini kullandı.
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ da partisinin kongresine gönderdiği mesajında, “Partiye, halklarımıza, barış, emek, özgürlük davamıza karşı görevlerim kesintisiz devam ediyor. Bu zorlu dönemeçten de maharetle geçeceğimize olan inancım tam. Zorunlu olarak ama yürek ferahlığıyla Eş Genel Başkanlık görev ve pozisyonunu devrediyorum” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) 3. Olağanüstü Kongresi’ne, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutulan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın gönderdiği ve Osman Baydemir'in okuduğu mesaj da şunlar öne çıktı;
“Divan üyelerini, siz saygıdeğer delegeleri, partimizin tüm yönetim kademelerindeki değerli arkadaşlarımı, milletvekili arkadaşlarımı, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerini ve basının değerli emekçilerini yürekten selamlıyorum. Siyasi rehine durumumuz nedeniyle fiziken aranızda olamasak da, kalben ve bütün ruhumuzla Olağanüstü Kongremizin heyecanını sizlerle paylaşıyoruz.
'BİR SİYASİ TASFİYE OPERASYONUYLA KARŞI KARŞIYAYIZ'
7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan siyasi darbenin bir parçası olarak sürdürülen ve HDP’nin beş bini aşkın yönetici ve üyesinin tutuklanması ve gözaltına alınmasıyla devam eden bir siyasi tasfiye operasyonu ile karşı karşıyayız. Bugün gerçekleştirmek zorunda kaldığımız Olağanüstü Kongremiz de bu tasfiye girişimlerinin ortaya çıkardığı mecburiyetten kaynaklanıyor.
Her şeyden önce Sayın Yüksekdağ’a yönelik hukuk dışı saldırıyı bir kez daha kınadığımı, bu saldırının HDP’nin kurumsal şahsına yönelmiş pervasızca bir komplo olduğunu belirtmek isterim. Sayın Yüksekdağ’ın resmi olarak üyeliğinin ve vekilliğinin düşürülebilmiş olması bizim nazarımızda yok hükmündedir.
Sayın Yüksekdağ bizim açımızdan hala halkın seçilmiş vekili ve HDP’nin onurlu, devrimci Eş Genel Başkanı’dır. Zorlu bir dönemde üç yıldır birlikte HDP’de Eş Genel Başkanlık yaptığımız Sayın Yüksekdağ’a, değerli yoldaşıma sizin aracılığınızla Edirne’den Kandıra’ya selam, sevgi ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Cezaevlerindeki bütün siyasi tutsakları bu vesileyle bir kez daha coşkuyla selamlıyorum.
'DEVLETİ ELE GEÇİRME KAVGASININ GERÇEK MAĞDURU YOKSUL HALKLARIMIZDIR'
Bu kısa mesajımda uzun uzadıya siyasi değerlendirmelere değinme şansım yok maalesef. Ancak son iki yılda yaşanan üç önemli kırılma noktasını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Birincisi, 7 Haziran sonrası hayata geçirilen siyasi darbe ve savaş konsepti; ikincisi, 15 Temmuz darbe girişimi; üçüncüsü de 16 Nisan referandumudur. Bu konularda partim HDP yeterli ve doyurucu tespitler yapmış, bunları mütemadiyen kamuoyu ile paylaşmıştır. Elbette her üç kırılmanın da gerçek mağduru halkın, ezilenlerin bizzat kendisidir. Yönetici elitlerin kendi aralarındaki devleti ele geçirme kavgasının gerçek mağduru yoksul halklarımız olmuştur.
Bütün bu tehdit ve saldırı dalgası karşısında halkı nasıl koruyacağız, demokrasiyi ve barışı sağlamak için nasıl bir mücadele hattı izleyeceğiz? Zorunluluk sonucu toplanmış olsa da, Kongremizin bu sorulara cevap verebilmesi gerekir.
Halen çok güçlü ve kararlı bir halk desteğine sahip olan HDP’yi siyaset arenasında öncü konumuna taşımanın gereklerini yapmak gibi ahlaki bir sorumluluğumuz vardır. Türkiye’nin çok dilli, çok kültürlü, çok dinli çoğulcu yapısına uygun Sünni, muhafazakar yurttaşlarımızdan Alevi inancına sahip vatandaşlarımıza; Müslüman olmayan topluluklardan, seküler kesimlere; Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Süryani, Çerkes, Pomak, Boşnak vd. topluluklara; işçi, işsiz, çiftçi, işveren, esnaf kesimlerine; öğrenci, akademisyen, kamu emekçisi, gazeteciye kadar toplumun yarısını oluşturan ve geri kalanını da doğurup büyüten kadınlara; en dinamik gücümüz gençlere, çocuklara kadar herkesin arzu ettiği demokrasiye ve barışa nasıl ulaşacağız? HDP bu konularda nasıl daha fazla inisiyatif alabilir?
Hiç şüphesiz ki, bizim de elimizde sihirli bir değnek yok. Demokrasi karşıtı güçlerin, devletin bütün olanaklarını kullanarak içerde ve dışarıda savaş politikalarıyla eş zamanlı olarak bizlere tasfiyeyi dayattığının farkındayız. İktidarın zoru, şiddeti ve savaş araçlarını bir siyaset yapma biçimi olarak kullandığını görmeyecek kadar saf değiliz. Fakat bütün bu gerçeklere rağmen, çok önemli bir mücadele dinamiği olan dirençli bir halk ile birlikte siyaset yapıyor olmak da bizim avantajımızdır. Demokratik siyaset kanallarının neredeyse tümden kapatıldığını görüyor, yaşıyoruz. Ancak ne olursa olsun, bir kez daha inatla belirtiyorum ki, HDP demokratik siyasetten katiyen vazgeçmeyecek, siyasal sorunlarımızın çözümü için şiddet dışı yöntemlerde ısrar edecektir.
'ASLOLAN DEMOKRATİK SİYASETTİR'
Aslolan ve normal olan demokratik siyasettir; savaş ve şiddet anormal olandır, insana ve doğaya aykırı olandır. Bizler canlıların kendilerini zorunlu ve meşru olarak savunmaları dışındaki hiçbir şiddet yöntemini kabul etmiyoruz. Bu, ilkesel bir duruştur.
Bugün dünyanın bütün kıtalarında ve ağırlıklı olarak bizim bölgemizde Ortadoğu ve Afrika’da vahşet boyutlarına ulaşmış savaş-çatışma durumlarına tanıklık ediyoruz. Maalesef ülkemizde de, sınırlarımızın hemen ötesinde de bu acı tablo değişmiyor. Bütün bu histerik kan deryasında barış çığlığını yükseltmek barışı sağlamaya yetmiyor. Elbette barış, barış demekten vazgeçmeyeceğiz; ancak bunu demekle sorumluluğumuzu tam olarak yerine getirmiş de sayılmayız.
Bu nedenle tüm arkadaşlarımızın, parti yönetimimizin, kurumlarımızın ve bileşenlerimizin katkısı ve desteği ile somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması gerekiyor. Bütün parti yapımızın, dostlarımızın, bileşenlerimizin bu planı sahiplenmesi ve hayata geçebilmesi için üstün bir gayret göstermesi gerekiyor. Siyasi sorumluluğumuz gereği içeride de olsak dışarıda da, bizler bu doğrultuda mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.
'TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NİN BEKA SORUNU OLDUĞUNU SÖYLEYENLERE SESLENİYORUM'
Buradan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu söyleyenlere seslenmek istiyorum. Evet, ben de bu tespite katılıyorum. Ancak bu tehdit ve tehlikeden kurtulmanın başka bir yolu var diyorum, başka bir seçenek, en gerçekçi, en ahlaki, tarihsel ve siyasi geçmişimize en uygun, en doğru seçenek.
İşte hazırlayacağımız bu plan Türkiye’nin ve tüm yurttaşlarımızın bir arada, güven içinde, eşit, adil, özgür bir geleceği yaratabilmesinin fırsatını bizlere sunacaktır. Şüphesiz hiçbir demokrasi ve barış mücadelesi planı kusursuz, eksiksiz değildir. Ancak bunun, Türkiye halklarının eşit birlikte yaşamını sağlayacak, ortak bir gelecek yaratmaya katkı sunacak gerçekçi bir mücadele planı olacağı, tartışmaya değer olacağı inancındayız.
Unutmayalım ki, demokratikleşme ve barış mücadelesi her şeyden önce sabır, inanç ve samimi, gönüllü katılımı gerektirir. Demokrasiler bir gecede yasayla inşa edilemez, ancak belli bir olgunlaşma süreci ile birlikte kalıcı bir kültüre dönüşmesi için durmadan çalışmak ve kararlı olmak gerekir. Demokrasi olmadan toplumsal barış da olmaz. İlgili tüm kesimleri önerilerimizi serinkanlılıkla, ciddiyetle ele almaya, katkı sunmaya; bu samimi, ülke ve toplum çıkarlarını aynı anda gözeten makul önerilere eleştiri ve görüşleriyle destek sunmaya çağırıyorum.
'HEPİNİZİ CESARETE DAVET EDİYORUM'
İnançlarımız, ibadetlerimiz, ideolojilerimiz, türkülerimiz, halaylarımız, horonlarımız, dualarımız, rüyalarımız hep ortak yaşam ve toplumsal barış üzerineyken, bizler bunlar için daha somut, daha sonuç alıcı adımlar atmaktan çekinmeyelim. Siyasette cesaret budur. Binbir emekle gerçekleştirdiğimiz, ama bir türlü nihayete erdiremediğimiz, en son Dolmabahçe Sarayı’na gömülen barış umutlarımızı yeniden ve daha güçlü bir şekilde haykırma zamanıdır. Cumhuriyet’in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyeti demokratikleştirerek mümkün olur. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet’in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum.
Kongremizin başarıyla tamamlanacağına olan inancımı tekrarlıyor, bugüne kadar birlikte çalıştığımız yol arkadaşlarıma emeklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyor, yeni görev alacak arkadaşlarıma ve Eş Genel Başkanımıza başarılar diliyorum. Aynı şekilde oda arkadaşım Hakkari milletvekilimiz Sayın Abdullah Zeydan’ın da selam, sevgi ve başarı dileklerini iletiyor, sizleri özlemle kucaklıyoruz. Mutlaka kazanacağız."
YÜKSEKDAĞ: SİYASİ İKTİDAR MEŞRUİYET KRİZİNDEDİR
Milletvekilliği ve parti üyeliği düşürülen HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ ise Kandıra Cezaevi'nden gönderdiği mesajında şunları söyledi;
'KUŞATMA ALTINDA DİRENENLERİ SELAMLIYORUM'
Zalim bir kuşatma altında, tarihin bu zor dönemecinde dirençle, misyona bağlılıkla, halklarımızın onurunu, özgürlük tutkusunu yükselterek çalışan, görev üstlenen tüm parti üyelerini ve gönüllülerini yoldaşça kucaklıyor, teşekkür ediyorum. Beraber çalışma ayrıcalığını ve mutluluğunu yaşadığım Parti Meclisi üyelerini, Kadın Meclisimizi, Merkez Yürütme Kurulumuzu, Gençlik Meclisimizi ve il-ilçe yönetimlerimizi; yine HDP'yi HDP yapan, parti, birey ve inanç bileşenlerini, kadın, doğa, emek örgütlenmelerini minnetle, sevgiyle selamlıyorum.
'HDP'Yİ HDP YAPAN MEŞRU MÜCADELE GÜCÜDÜR'
Şüphesiz ki, partimiz bu olağanüstü süreçte, yaşadığı tüm ağır kayıplara rağmen belirleyici bir güç olduğunu gösterdi. Bundan sonra Türkiye'nin geleceğini belirleyecek olan işte bu politik dirayet ve güçtür. Meşru olan ve olmayan arasındaki ayrımın bu kadar derinleştiği bir iklimde, halkların ve siyasi meşruiyetin varlık ve gelişim çizgisini HDP temsil ediyor. Siyasi iktidarın ve merkez siyasetin statükoya saplandığı ve kendisiyle birlikte tüm toplumu batağa sürüklediği koşullarda, değişimin, yenilenme ve tam demokrasi idealinin gerçek temsilcisi olma misyonu bizlerin omuzlarındadır. Siyasi iktidarın meşruiyet krizine çakılıp kaldığı bir durumda, Türkiye halklarını ileriye yöneltecek olan fiili, meşru mücadelenin gücüdür. Bu güçten bir an olsun şüphe duymadığınıza eminim. Çünkü HDP'yi HDP yapan tam da bu fiili, meşru mücadele gücüdür.
'HAYIR MÜCADELESİ'NDE İKİNCİ ETABA GEÇİLMİŞTİR'
Bugün OHAL ve KHK, savaş rejimine karşı demokratik, dayanışmacı ortak duruş sergilememek, toplumun çoğunluğundan yükselen çağrıya kulak kapatmak anlamına gelir. Artık ‘hayır’ mücadelesinde ikinci etaba geçilmiştir. Barış, politik özgürlükler, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, iş güvencesi, yaşamda ve yargıda adalet için daha kararlı ve kazanıcı bir mücadelenin önü açılmıştır.
Halklarımıza dayatılan siyasi zorbalık ve siyasi yolsuzluk anayasası karşısında, özgürlükçü ve demokratik yeni bir anayasanın yapılması, bu mücadele içerisinde mümkün olacaktır. ‘Hayır’ kampanyası boyunca gelişen halkın siyasete doğrudan katılım inisiyatifi ve sonucu belirleme iradesi, en zor koşullar altında dahi kazanıcı ve yeniden kurucu bir eğilimin gelişmekte olduğunu gösteriyor. Bizlere düşen, ait olduğumuz yerde, halklarımızın bağrında bu gelişmeyi ileri sıçratmaktır. Kadınların, gençlerin, demokrasi gönüllülerinin sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde, okullarda ve meclislerde, platformlarda, ittifaklarda büyüttüğü başarıya yol açmaktır.
Sayın divan, değerli kongre delegeleri...
Eminim ki, yasal zorluklar nedeniyle toplanan Olağanüstü Kongremiz, aynı zamanda yeni döneme daha güçlü hazırlığın da platformu olacaktır. Milletvekilliğimle birlikte parti üyeliğimin de gasp edilmesi sadece Eş Genel Başkanlık görevini yasal olarak devretmeme yol açabilir. Partiye, halklarımıza, barış, emek, özgürlük davamıza karşı görevlerim kesintisiz devam ediyor. Bu zorlu dönemeçten de maharetle geçeceğimize olan inancım tam. Zorunlu olarak ama yürek ferahlığıyla Eş Genel Başkanlık görev ve pozisyonunu devrediyorum.
Tutsaklığım ve siyasi haklarımın gasp edilmesi sürecinde, temsili iradesine sahip çıkan ve dava arkadaşlarım, yoldaşlarım olarak beni-bizleri bir an olsun yalnız bırakmayan halkımıza, tüm özgürlük güçlerine sonsuz teşekkürlerimi, sevgilerimi sunuyorum. Başta Van halkı olmak üzere, Kürdistan coğrafyasının vefalı, direngen, asil evlatlarını, değer ve birikimlerine sahip çıktıkları için saygıyla selamlıyorum.
Kongrede seçilecek Eş Genel Başkanımıza, Parti Meclisi üyelerimize sonsuz başarılar diliyorum."
HABERE YORUM KAT